Ali BADEMCİ
‘Kılıç Ali dediğimiz zaman “Neden İstiklâl Mahkemeleri” diye sorulabilir; bunun sebebi bu isimle mahkemelerin âdeta aynı minvalde görülmesindendir. Halbuki Kılıç Ali’nin başkanlık durumunu iyi hatırlamıyoruz ama, o sadece etkin bir üyedir! Bu sebeble onu suçlamak ve bir ömür boyu hizmetlerini inkâr etmek tam anlamı ile nankörlüktür! Gazeteci Hulûsi Turgut’un o güzel kaleminden “Kılıç Ali Hâtıraları”nı mutlaka okumalısınız.
Rahmet diliyoruz’
KILIÇ ALİ
Gazi Mustafa Kemal’in en yakınında bulunmuş, hattâ hâtıralarının editörü Gazetece Hulûsi Turgut’un deyimi ile sırdaşı Kılıç Ali, rahmetli gazeteci ağabeyimiz Altemur Kılıç’ın da babası! Asıl adı “Âsaf” olan Kılıç Ali’nin soyu Rodos’dan gelmiş; elbette evlad-ı fatihan; babasının anne tarafı da Kafkasyalı Abaza bir âileye mensup! Kılıç Ali adını Mustafa Kemal vermiş! Âsaf Bey 1888 doğumlu, 1971’de de rahmetli olmuş! Kılıç Ali Cumhuriyet tarihininin çok konuşulan insanı; fakat ne yazık ki iyi tetkik edilmemiş, sıradan bir “yalaka” olarak vasıflandırılmıştır! Halbuki yakın tarihimizin eli en iyi kalem tutanlarından! İttihatçılar’ı iyi tanıyor; Mustafa Kemal’den önce de Enver Paşa’nın kardeşi Nuri Paşa’nın yaveri imiş! Milli Mücadele’de Maraş ve Antep cephelerinde bulunmuş ve başarılı hizmetler yapmıştır! Fakat ona karşı cephe Ankara İstiklâl Mahkemesi üyeliği dolayısiyle yoğunlaşmıştır!
Cumhuriyet devrinde meclis kararı ile 8 İstiklâl Mahkemesi kurulmuş; fakat çok geçmeden teke düşürülmüş ve sadece Ankara’da kalmış! Tamamen Meclis’e bağlı çalışmış; mahkeme hakimleri ve savcıların tamamı sanıyorum milletvekili! Kuruluş kanunu ve yetkileri elimizde; icraatını da genel olarak biliyoruz; ne varmış bu mahkemelerde! Darbeciliğin ve irticanın üzerine gitmişler; hâlâ aynı şeyle meşgûl değil miyiz? Ne yazık ki, kuyruk acısı olanlar bu işi şişirmişler, şişirmişler de pişirmişler! Ne düzgün bir çalışma ne de adam gibi araştırma görmedim! Dolayısiyle tıpkı 31 Mart Vak’ası gibi İstiklâl Mahkemeleri de insanımıza tek yanlı aktarılmıştır! Meselenin içinde ideoloji olmadığı için aydınlarımız ilgisiz durmuş, bu mahkemeler din düşmanlığı gayesine matuf bir hesaplaşma, hatta diktatörlük ihdası olarak tanıtılmıştır! Şöyle bir düşünürsek bu düşüncelerin hiç de doğru olmadığını ve günümüz ile çok alâkalı olduğunu rahatlıkla görebiliriz!
Elbette mahkemeleri suçlamak istemiyoruz da, bugünkü yargımız İstiklâl Mahkemeleri’nden ne derece farklıdır! Kaldık ki Cumhuriyet dönemi yakın tarihimizin en olağanüstü durumudur! Hiçbir benzerliği olmamasına rağmen sadece adı ile bir yakınlık kurmaya çalışırsak “12 Eylül Yargılamaları” İstiklâl Mahkemeleri’nden daha mı iyiydi? Biz o hadiselerin içinde zanlı olarak yer aldık, sanık olduk da, savcılar istihbarattan aldıkları emirleri ortaya koyuyor, hakimler de kuzu kuzu imzayı basıyorlardı! Adalet dediğimiz şey bu muydu? Şimdi de yargı münakaşaları yapılıyor; neden benzerlikler ve aykırılıklar aramıyoruz!
Fransız İhtilâli’nin demokrasinin milâdı olduğunu söyleriz de İstiklâl Mahkemeleri’nin o dönemin benzer Fransız yargılamalarından örnek alındığını kaçımız biliriz! Çok ilginçtir ki İstiklâl Mahkemeleri 1.Dünya Savaşı galip devletlerinin istihbaratçılarının casuslarını yargılamış ve mahkum etmek gibi korkusuz kararlar vermiştir! İstiklâl Mahkemeleri üzerinden Gazi’yi karalamanın sağlam delilleri olmadığı gibi işin İsmet Paşa’ya bulaştırılması tamamen abestir; çünkü Karabekir Paşa için mahkemenin tutuklama kararını o kaldırmış ve Başbakan olarak hiçbir surette bu mahkeme savcı ve hakimleri ile hiç de barışık olmamıştır! Hatta Karabekir olayında tutuklanması bile gündeme gelmiş, böyle bir duruma M.Kemal razı olmadığı için görüşlerine başvurulduğunda “yanıldığını” itiraf etmiş ve pişmanlık beyanında bulunmuştur!
İzmir Suikastı’nın bazı şahıslar için boş yönleri vardır; zaten onlar da beraat etmişlerdir. Fakat bugün sağlam bir araştırma yapılırsa mahkemelerde adı geçenlerin az çok dahli olduğu da görülecektir, boş olduğunu iddia etmek mümkün değildir; “istemem ama arka cebime koy” davranışları bilhassa öne çıkmıştır ve bu konuda 1950’den sonra yazılan hâtıralar bunu açıkça ispat etmiştir.
Kılıç Ali dediğimiz zaman “Neden İstiklâl Mahkemeleri” diye sorulabilir; bunun sebebi bu isimle mahkemelerin âdeta aynı minvalde görülmesindendir. Halbuki Kılıç Ali’nin başkanlık durumunu iyi hatırlamıyoruz ama, o sadece etkin bir üyedir! Bu sebeble onu suçlamak ve bir ömür boyu hizmetlerini inkâr etmek tam anlamı ile nankörlüktür! Gazeteci Hulûsi Turgut’un o güzel kaleminden “Kılıç Ali Hâtıraları”nı mutlaka okumalısınız.
Rahmet diliyoruz’
Allah’a Emanet Olun.