“ÜLKÜCÜ HAREKETİN DOKTRİNER EĞİTİMİ” 12 Eylül Öncesi Özel Eğitim Notları
Halim KAYA
Kenan Eroğlu’nu daha önce “Bizi Biz Yapan Hayallerimiz” vardı adlı Yozgat ilinde 12 Eylül’den önce Ülkücü hareket katılışından tut, çeşitli kademlerde görev alışıyla birlikte yaşadığı gördüğü şahit olduğu olay ve günlük akışı anlatan hatıratıyla okumuş tanımıştık. Daha sonra ressamlığını da keşfedip talebim üzerine Başbuğ Alparslan Türkeş ile benim vesikalık bir fotoğrafımdan yaptığı ahşap üzerine yakma ve akrilik boyama üstüne verniklenmiş portre çalışması göndermesiyle sanatkâr yönünü de âcizane tespit etmiştim.
“Ülkücü Hareketin Doktriner Eğitimi- 12 Eylül Öncesi Özel Eğitim Notları” adlı kitabıyla da her ne kadar kendisi daha önceki kitabında anlatmış olsa da kendisinin dışında ki kişiler tarafından da onaylanan bir özelliği olan seminerciliğini de bu kitabı muhteviyatını not aldığı MHP ve Ülkücü Kuruluşların bilinen “Eğitimciler” grubuna dâhil edilmek için seçildiğini ve bu notları almış olmasıyla da bu eğitimi tamamlayıp “Eğitimci” olma hakkını elde ettiğini göstermektedir. Kenan Eroğlu; Ülkücü bir nefer, Ülkücü yönetici, seminerci, yazar, sanatkâr, ressam, eğitimci, her şeyden en önemlisi de yüz yüze henüz görüşmesek de telefon, mesaj veya sosyal medyadan yaptığımız görüşmelere dayanarak munis bir mümin ve Allah’ın kulu olduğunu söyleyebilirim.
Kenan Eroğlu’nun “Ülkücü Hareketin Doktriner Eğitimi- 12 Eylül Öncesi Özel Eğitim Notları” adlı kitabının birinci baskısı Polietika yayınlarından Şubat 2021 tarihinde çıkmış. Kitap 296 sayfadan ibaret ve iki bölümden oluşmaktadır. Kitaptan bazı başlıkları şöylece sıralayabiliriz: Birinci bölümden; Eğitim-Seminer, Birlik Sağlamak Gerek, İslamiyet, Ülkücü Dünya Görüşü, Ülkücü İdeoloji-Doktrin Kuvvetli Olmak İçin, İnsan Psikolojisi ve Beşeri Münasebetler, İdare, Cezaevleri-Mahkemeler-Şehit aileleri, Türk Fikir Hareketleri Tarihi, Kitle Hareketleri ve Psikolojisi, Propaganda, İnsan-Medeniyet-Kültür, Hukuk Bilgisi, Jeopolitik, Liderlik, Bizim Fikir Hareketimiz, Umumi Türk Tarihi, İlahiler, Marşlar, Okunması gereken Kitaplar. İkinci bölümde ise Beşeri Münasebetler, Tasavvuf, Türk Milliyetçiliği, Teşkilat, Ekonomi, Son Söz vs. başlıklardan oluşmaktadır.
Kenan Eroğlu’nun “Ülkücü Hareketin Doktriner Eğitimi- 12 Eylül Öncesi Özel Eğitim Notları” kitabındaki bazı konulardaki bilgiler eskimiş güncelliğini kaybetmiş olabilir. Kitabın asıl önemi güncelliğini kaybetmiş bile olsa ortaya koyduğu tarihi süreçte bir belge olarak geçmişten günümüze Ülkücü Hareketin Türk toplumuna sunduğu ve dünden bu güne süreklilik arz eden bakış açısının muhteviyatına bir belge olmasıdır. Ayrıca Ülkücü Hareketin “Fatiha bilmez “bir gençlik hareketi olmadığına ülkesinin ve vatandaşlık bağı dışında kastedilen geniş manada millet kavramına kapsayan bütün kültürel değerlerine sahip olduğuna delil de teşkil etmesidir. Bazıları çelikçomak oynarken ülkücü gençliğin nelerin sancısını çektiğini ortaya koyması bakımından da önemlidir.
Kenan Eroğlu’nun yerinde tespitiyle “… eğitim olmadan o fikri kuruluşu ya da siyasal partinin taraftarı olan kişiler; kendi davalarını savunamazlar” (S:6) savunamadıkları gibi bilmedikleri bir şeyin peşinden gidemeyecekleri için o fikre ve siyasi partiye de zaten taraftar olmaz, olamazlar. Hadi bir şekilde tarfatar olsalar da homojen bir kitle olamazlar. Her telden çalan farklı fikri yapıdaki insanların yığını olurlar. Bilmeden öğrenmeden de “hareketin merkezinin düşüncelerini olduğu gibi aktarma imkânı bulamazlar” (S:6) halka inemezler.”Sizi temsil edecek insanı kendinizin yetiştirmesi gerekir. Sizi savunacak insanı eğer kendiniz yetiştirmez, onu eğitmezseniz fikrinizi yaymaz ve kabul ettiremezsiniz.” (S:7) Aslında eğitimden önce size inanan güvene insan bulmanız gerekir. Bunu da ancak kendinizin inanılmaya layık bir insan olmamızla ve güvenilmeyi hak eden ahlak ve tıynette bir insan olmakla sağlayabiliriz. Düşündüğünü ve bildiğini yaşayan insanlar olmak mensubu olduğu fikrin en samimi tebliğidir. Rahmetli Başbuğ Alparslan Türkeş 05 Mayıs 1980 tarihinde MHP Genel Merkez Eski Binadaki toplantı salonunda oluşturulacak ikinci grup Eğitimcilere vermiş olduğu ilk Seminerde “Kuvvetli olmak için; şuurlu, bilgili ahlaklı, milli şuur sahibi olmak gerek. Önce inanç ve iman şart.” (S:42) diyerek bizim saydıklarımıza da dikkat çekmiş
Yine daha o günlerde (05 Mayıs 1980 tarihinde) kimse konuşmazken o “Türkiye’de bölücülük tehlikesi çok önemli” (S:42) diyerek PKK’nın Türkiye’de silahlı ilk eylemini yaptığı 15 Ağustos 1984 tarihine 4 yıldan fazla bir zaman var iken dikkat çekmiştir. Ayrıca (06 Mayıs 1980 tarihinde) verdiği seminerde de özellikle “mezhep” çatışmalarına ve nüfus problemine dikkat çekerek azınlıkların, bölücülerin nüfus artışına önem verdiklerini ve ülkemiz üzerinde mezhepçilik ve nüfus üzerinden oynanacak oyunlara karşı uyanık olmayı ve kendi nüfusumuzu artırmamız gerektiğini, Türkiye’nin daha fazla nüfusu besleyecek vasıfta olduğuna işaret etmektedir.
Eğitimcileri eğiten Namık Kemal Zeybek “Biz; İslam’la insanlığı kurtarmak, İslam’da kurtulmak” (S:49) isteyenlerden olduğumuzu, İnsanlardan “İslam’ı kurtarmak için” (S:49) çalışan MSP gibi “Dinî bir hareket” (S:49) olmadığımızı, İslam’a inanan ve fertleriyle yaşamaya çalışan, fertlerine İslam’ı yaşamayı salık veren “Biz; dinli bir hareketiz” (S:49) diyerek MHP-MSP arasındaki farkı ortaya koyuyordu. Yukarıda bahsettiğim “Ülkücü Hareketin Doktriner Eğitimi- 12 Eylül Öncesi Özel Eğitim Notları” adlı bu kitabın Ülkücü Hareketin geçmişte de maneviyata önem veren bir hareket olduğunun delili olduğu tespitimize destek olacak şu iki görüşü de ilave etmek gerekir. Tespitlerimizde o yıllarda Ülkücü Hareketin mahalli yönetimlerinde yer alan kişilere bakarsak çoğu yöneticilerin maneviyata önem veren kişilerden olduğu, bu kişilerin en az bir mahalle camii imamından ders almış kişiler olduğu ve aralarında İmam Hatip Öğrencileri ve mezunları ile imam çocuklarının bulunduğu da görülür. Herhalde en son İmam Hatipli ülkücü nesil 12 Eylül Darbesinde lise birde olan biz ve bizden önceki Orta birden Orta üçüncü sınıfa kadar olanlardır. Biz de İmam hatipleri arka bahçesi yapan zihniyetin mensuplarının, arka bahçeye çevirme faaliyetlerinden olarak okulu bırakıp gitmemiz için zevkle şuur sahibi olduklarını düşünerek yaptıkları hasmane ve zülmane tutumlarının gadrine uğramış ama terk etmemiş mağdur nesil olarak mezun olanlar da sayılabiliriz. Üçüncü delil de 1969 MHP kongresinde Alparslan Türkeş önderliğindeki kadronun yönetime seçilmesidir. Alparslan Türkeş 17 Mayıs 1980 tarihinden MHP Genel Merkezi Eski Bina Konferans Salonunda Türk Birliğini anlatırken bir kısım Türkçülerin savunduklarını “Tarihe uymayan bir düşünce, İslam’a da uymuyor.” (S:123) diyerek ortaya koymuştur.
Yahudi kökenli olması dolayısıyla yazdığı milliyetçi fikir yazılarından dolayı Ülkücü Harekete her zaman saldıran Siyasal İslamcı kanat Ülkücülerin Eğitimcisi olacak bir grup Ülkücüye verdiği eğitim seminerinde şu cümleyi gördükten sonra da aynı saldırgan düşüncelerini muhafaza edecekler mi acaba? Namık Kemal Zeybek; 08 Mayıs 1980 tarihli seminerinde “Moiz Kohen Tekinalp, Türkçü geçinen sahtekârdır. Türkçülük hareketi, hedefinden saptırılmaya çalışıldı.” (S:53) tespitini yapmıştır. Ülkücü Hareketin mütefekkirlerinden Seyit Ahmet Arvasi ise Hüseyin Nihal Atsız taraftarı Türkçü gençler ile Ülkücü gençler arasında yapılan mücadele kendisine aksettirildiğinde “Milliyetçiliğin “Türkçü” karakterini kaybetmemeliyiz.” sözünü karşısındaki gençlere rahatça söyleyebilmiştir. Kaldı ki kim olursa olsun fikretmek kimsenin tekelinde değildir. Eğer bu Yahudi ihtida edip Müslüman olmuşsa yayarı kendisinedir. Yahudilik din olduğuna göre ihtida eden kişinin hala Yahudilik suçlanması da saçmalıktır. Eğer gizliden Yahudilik güden Sabetayist değilse bir mahzuru yoktur. Yahudi olarak da milliyetçilik konusunda söyleyecekleri dikkate alınacak bir öneme sahipse alınabilirdi. Bu gün Yahudileri eleştirenler Yahudi eli değmemiş ne var kullandıkları, düşündükleri şeyler arasında ona baksınlar.
Alparslan Türkeş 17 Mayıs 1980 tarihinden MHP Genel Merkezi Eski Bina Konferans Salonunda verdiği Seminerde Türkiye’nin yıllık 2o milyon ton petrole ihtiyaç duyduğunu ve para olarak değerinin 3,5-4 milyar dolar ettiğini ve Türkiye’nin ihracat gelirlerinin ise 2 milyar dolar olduğunu, toplam ithalatının 1979 yılında 8 milyar dolar olduğun ifade ederek bunun çözülmesi için Tasarruf seferberliği ile modern sanayi için büyük yatırımlar yapmamız gerektiğini ortaya koymuş ve “Milletimiz hep beraber fedakârlık yapmaya çağıracağız.” (S:114) diyerek nasıl bir fedakârlık yapılacağını da “50 gram et mi yenilecek? Cumhurbaşkanı da buna uyacak. Netice hemen alınamaz. 3-5 veya 10 sene sonra netice anlaşılmaya başlanır. Refahın temeli ihtiyaçtan fazla üretmektir.” (S.114) diyerek herkese eşit yüklenecek bir fedakârlık olarak tarif etmiştir. Türkiye’deki fikir hareketleri üzerine verdiği seminerde ise Türk Töresinin temel olduğunu, Türk töresinin disiplin ve ahlaka dayandığını, törenin nizam, adalet, namus, vazifelere sadakat olduğunu ayrıca Türk birliğini, Turan birliğini, Ümmet birliğini gerçekleştirmek gerektiğini ancak bu hedeflerin engellendiğini, ümmet birliğini bazı Arap devletlerinin de istemediğini anlatmıştır.
Esat Güçhan 22 Mayıs 1980 tarihinde Eğitimci eğitimine katılanlara Ziraatçılar Birliği Konferans Salonunda verdiği seminerde “Jeopolitik açıdan Türkiye, günümüzde vazgeçilmez bir ülke değildir.” (S:167) dedikten sonra seminerin ilerleyen dakikalarında “Türkiye’nin önemi, kıtalar arası füzeler yüzünden biraz kaybolmuştur.” (S:168) diyerek batılı ülkelerin askeri stratejik ortak olarak gördüklerini ve çoğu kez kendilerini doğu bloğuna karşı savaşacak askeri güç ya da kurşun askerler gördüğünü de zımni olarak ifade etmektedir. Ancak Batı ülkeleri için Türkiye askeri stratejik ortak olmasa bile onlar için işgal edilecek, paylaşılacak, el konulacak bir ülke olma özelliğini kaybetmediği sürece öneminden bir şey kaybetmez. Sadece Türklerin yurdu olarak değil, Orta doğuya yakın bir ülke olması ve üç kıtanın arasında geçiş yolu olması hasebiyle de önemini muhafaza etmektedir. Sadece Avrupa ve Amerika ülkelerinin kıtalar arası balistik füzeleri sayesinde SSCB’ye karşı olan bu gün ise Rusya’ya karşı olacak asker insan gücü ihtiyaçları azalmış olabilir. Türkiye kendisini hem batılı ülkelere hem de Rusya’ya karşı her zaman hazır olarak tutmalı teyakkuzda olmalıdır. “Bir devletin Gücünü teşkil eden Coğrafi konumdan (kaynaklanan) hassas bölge ve insan unsuru” (S:171) nüfus çokluğu bakımından ülkemiz daima önemini muhafaza edecektir. Çünkü Türk insanının vatan ve millet için kanını sebil gibi akıtmaktan çekinmemesi, asker olarak savaş alanlarının Kahramanları olmaları onların bir kenarda unutulmasına meydan vermemektedir.
Alparslan Türkeş 24 Mayıs 1980 tarihinde MHP Genel Merkezi Konferans Salonunda verdiği seminerde Türk milletinin 1/3 nün bağımsız olduğundan, Müslüman Türk olarak yaratıldığımızdan, Dış Türklerden bahsettikten sonra “İran’daki, Afganistan’daki Rusya’daki Türklere” dikkat çekerek “Onların tutsaklıktan kurtularak bağımsız olmasını, milliyetçiliğimize esas alıyoruz. Bu Müslüman Türk Medeniyetini de esas alır. Akıllı bir planı gizli tutarak esir Türklerin kurtuluşuna yardımcı olmak gerekir.” (S:183) diyerek esir Türkler in kurtarılması için gizli bir planımızın olması gerektiğine dikkat çeker. Kurtuluş reçetemizi millete anlatmamız, sevdirmemiz, benimsetmemiz gerektiğini dolayısıyla partiyi güçlendirmek gerektiğini ve oy alarak bunu başarmamız gerektiğini bu işleri yapabilmek için de “…kendimiz gibi insanlar yetiştirmeliyiz. Kadrolar meydana getirmeliyiz. Kalabalık kadrolar, 100 binleri aşan kadrolar….” (S:183-184) demokratik yoldan ve insan yetiştirerek, kadro kurarak bunları başarmak gerektiğini her platformda dile getirdiği gibi bu seminerde de getirmiştir. “Türk milletinin düşmanları, Türk milliyetçilerinin de düşmanlarıdırlar. İslam’ın ve Türk milletinin düşmanları, evvela bize düşman.” (S:186)
05 Mayıs 1980 tarihinde başlayan ve 24 Mayıs 1980 tarihindeki son seminer ile biten Eğiticilerin eğitimi programında seminer verenlerden tespit edilebilenler şunlardır: Alparslan Türkeş, Namık Kemal Zeybek, Türkmen Onur, Sadık Kemal Tural, Ali Güngör, Esat Güçhan, Gün Sazak, Agâh Oktay Güner, Mithat Paşa, Ahmet Bican Ercilasun, Muzaffer Şahin, Lokman Abbasoğlu’dur. Bazı seminerlerin kimler tarafından verildiği 12 Eylül ihtilalından sonra problem olabilir düşüncesiyle bizzat Kenan Eroğlu tarafından isimlerinin üzerleri okunmayacak şekilde karalanmış olduğundan dolayı tespit edilememiştir. En fazla semineri organizasyonu yapan Namık Kemal Zeybek ile başbuğ Türkeş vermiştir.
Kenan Eroğlu’nun kitabın ikinci bölümüne koyduğu ve okumak için gönderilip mutlaka okuyun dendiği yazılardan “Türk Milliyetçiliği” başlıklı kısımdan bir miktar özet aktarmak istiyorum. “Milliyetçilik; ona zıt veya düşman olan görüş, düşünce ve anlayışlara göre tarif edilemez. Komünizm düşmanlığı yahut da ümanizm aleyhtarlığı, milliyetçilik değildir. Nitekim demokratik rejim taraftarları, liberal iktisatçılar ve faşistler de komünizme karşıdırlar. Ama milliyetçi olamazlar. Bazı kimselerde komünizme karşı oldukları halde milliyetçiliğe şiddetle karşıdırlar. İnönü, bütün sertliği ile faşizmi tatbik ettiği yıllarda milliyetçiliğe göz açtırmamıştır. Ali Fuat Başgil hem komünizme hem faşizme hem de ümanizm aleyhinde idi. Ne var ki milliyetçilere de cephe almıştı. Moskof düşmanlığı, Amerika – Yunan ve yabancı düşmanlığı; milliyetçilik için yeterli delil değildir. Milliyetçiliğin icaplarından biri, insanın kendi milletini çok sevmesi, yabancıları da manasız yere sevmemesidir. Birincisi ilgisizlik yahut hoşlanmama halidir. Mesela Türk milleti Portekizlilere karşı, herhangi bir sempati duymaz. Ama hiçbir zaman onlara düşmanca duygular da beslemez. İkincisi düşmanlık ise bir millete şuurlu olarak kin duymak, ondan nefret etmektir. Ona karşı düşmanca ve aktif bir tavır almaktır. Milletimizde ki köklü Moskof düşmanlığı gibi… Bunlar da ölçü değildir. Son yıllarda milliyetçi olmayanlarda da aşırı yabancı düşmanlığı görülmektedir. Türkiye’deki Amerikan aleyhtarlığını bir zamandan beri komünistler organize etmektedir. Siyasi Ümmetçiler de yer yer İngiliz, Yahudi ve Rus düşmanlığı yaptıkları halde Türk Milliyetçiliğine de karşıdırlar. Milliyetçilik diğer milletlerle dostluğu değil, onlara karşı ölçüsüz hayranlığı ve milli yapıyla bağdaşmayan taklitçiliği reddeder. Rastgele her yabancıya şuursuzca düşmanlığı değil, sadece Türklüğün düşmanlarına aynı duygularla mukabele etmeyi gerektirir. Türk milliyetçileri arasında şimdiye kadar bir Japon veya İspanyol düşmanı görülmüş müdür? Milliyetçilik ne kendine zıt fikirler karşı doğmuş bir tepki ne de bir takım tezlerin antitezidir. Başka tezler ve zıt görüşler olmasa da milliyetçilik vardır ve devam edecektir. Nitekim bu yeryüzünde kalkınmış ve gelişmiş ne kadar millet mevcutsa hepsi kendileri bakımından milliyetçilik tezine dayanmıştır. Kalkınma mucizesi gösteren Japonya ve İsrail bunu en canlı örneğidir. Milliyetçilik bir vasıta değil bir gayedir. Metot değil, öz ve muhtevadır. Siyasi doktrin değil, bir dünya görüşü ve düşünce sistemidir. Milliyetçiliğin önceden seçilmiş ve hiç değişmeyecek belli bir rejim şekli yoktur. Milliyetçilik, Türk milletini sahip olduğu bütün milli değerleri ile beraber ebediyete kadar yaşatma ve yüceltme ülküsüdür. Kendini kayıtsız şartsız bu ülküye adayanlara da “Ülkücü” denir. Milliyetçilik, duygu açısından insanın Türklük şuuruna varması ve bunu gururunu her an hissetmedir. Millet varlığını siyasi hudutlarla kayıtlı görenler milliyetçi yerine “vatansever” yahut “memleketsever” sözlerini kullanırlar. Bu doğru değildir. Vatan mefhumu, siyasi istiklali olanlar için söz konusudur. Ve müstakil milli devletin mevcut bulunmasına bağlıdır. Ancak esir olarak yaşayan millet için vatan istilacı devletin toprağından başka bir şey değildir”
Kitapta Namık Kemal Zeybek; Tarih, Din, Türk Tarihi Milli Kültür Töre ve İslamiyet, Ülkü İdeoloji Doktrin, Hareketimizin Tarihçesi, İnsan Psikolojisi ve Beşeri Münasebetler, İdare, Hitabet, İslamiyet, Kitle Hareketleri ve Psikolojisi, Propaganda, İktisadi Doktrinler başlıklarından oluşan 12 adet, Alparslan Türkeş; Milletler Arası Mücadele, Türk Birliği ve Mezhep kavgaları, Kuvveti Olmak için, Petrol, Türk Fikir Hareketleri Tarihi, Bizim Fikir Hareketimiz başlıklarından oluşan 6 adet, Ali Güngör; Cezaevleri Mahkûmlar Şehit Aileleri, Dünyevi Mantık, Hukuk Bilgisi başlıklarından oluşan 3 adet, Türkmen Onur; Türk Rus Mücadeleleri başlıklı 1 adet, Sadık Kemal Tural; Araştırma Metotları başlıklı 1 adet, Muzaffer Şahin; Haber Alma ve Değerlendirme başlıklı 1 adet, Agâh Oktay Güner; İnsan Medeniyet Kültür başlıklı 1 adet, Mithat Paşa; İktisadi Konular başlıklı 1 adet, Esat Güçhan; Jeopolitik başlıklı 1 adet, Gün Sazak; Liderlik başlıklı 1 adet, Ahmet Bican Ercilasun; Umumi Türk Tarihi başlıklı 1 adet olmak üzere toplam 29 semir vermişlerdir.
Kenan Eroğlu’nun “Ülkücü Hareketin Doktriner Eğitimi- 12 Eylül Öncesi Özel Eğitim Notları” kitabı Ülkücü Hareketin Fikri yapısında homojenlik sağlamak için verdiği eğitimlerin muhtevasını gösteren ve Ülkücü Hareketin ne olduğu ne olmaya çalıştığı üzerine yazılan eksik ve fazlalıklarıyla sahasındaki ilk kitap olmak bakımından önem arz etmektedir. Bundan sonra bu Eğitime katılan diğer katılımcılar ve eğitim verenlerin alınan notlar arasındaki boşlukları doldurmaları gerekir. Hatta Kenan Bey’in yazdıklarında düzeltilecek yerler var ise mutlaka Kenan bey’e ulaşarak düzeltmeleri, düzelttirmeleri borç olmuştur.