Şükrü ALNIAÇIK
Tarihçiler, olayları neden-sonuç ilişkileri içinde analiz etmeden rahat edemezler. Öyle ki, günlük hayatta karşılaştığımız bir olayı bile mesleki hassasiyetle değerlendirir, uzak ve yakın nedenleri tespit ederek onu belleğimizin uygun bir yerine yerleştiririz… Diyerek Taksim olayı sadedinde “Devrimci Politika ile Ülkücü Hareket farkı“nın analizine girişmek üzereydim ki…
Hatay Milletvekilimiz Adnan Şefik Çirkin, olayların başından beri canlı bağlantılarla Taksim olaylarını takip eden Halk TV’ye bağlandı. Şefik Bey, “Hatay, bir bombanın üzerinde, durum çok ciddi” diyordu ve bizi hızla sıcak gündeme geri döndürüyordu. Az evvel İstanbul Bahçelievler’den bir provokasyon haberi almış ve Devlet Beyin Ülkücüleri “resmen” olayların dışında tutma çabasını bir kez daha alkışlamıştık.
Bilindiği gibi 3 Haziran Pazartesi gecesi Antakya Armutlu’da CHP Gençlik Kolları üyesi Arap Alevi bir gencimizi kaybettik ve Salı günü cenaze, büyük bir katılımla Antakya’dan kaldırıldı. Ölen gencimize Allah’tan rahmet diliyoruz. Provokatörler için bulunmaz bir fırsat olan bu olayın büyümemesi için nöbette kalan ve her zamanki gibi yapıcı bir inisiyatif alarak Hatay halkına sağduyu çağrısı yapan MHP Hatay Milletvekili Adnan Şefik Çirkin’i de yürekten kutluyoruz.
Türkiye’nin Suriye dış politikasını özellikle Reyhanlı patlamasından sonra daha yakından takip eden sorumlu bir Ülkücü yazar olarak Taksim olayından sonra biz zaten Hatay’a konsantre olmuştuk. Çünkü Gezi Parkı gösterilerinin yaygınlaşması ve hata yapılması halinde en çabuk provoke edilecek kentlerin başında Hatay geliyordu.
Eğer bölgede Şefik Çirkin’in şahsında örneklenen “birleştirici MHP inisiyatifi” sosyal hayata tatbik edilemezse olayların çok farklı noktalara çekilebileceğinden hiç şüphemiz yoktur.
Şefik Çirkin, açık isim vermeden Hatay’da “beşinci kol faaliyeti yürütüldüğünü” söylüyor. Anladığımız kadarıyla Antakya’da komşu istihbarat örgütleri ve marjinal sol örgütler, kirli bir hesaplaşma için devreye girmişbulunuyor.
Şefik bey, kelimelerini dikkatle seçerek uyarıyor: “Sakın hiç kimse “Harbiye’den, Samandağı’ndan silahlanan Arap Aleviler Antakya’ya geliyor” dedikodusuna inanmasın. Aynı şekilde “Sünnilerin de Polise destek olmak üzere silahlandığı” yalanını şiddetle kınıyorum. Herşeyi konuşamıyoruz, Alevi kardeşlerimize ve Sünni kardeşlerimize empati ve itidal tavsiye ediyoruz. Özellikle Sünni kardeşlerimizin acısı taze olan Alevi kardeşlerimize son derecede anlayışlı ve hoşgörülü davranması gerekiyor.”
MHP Milletvekili, son derecede müşfik, ricacı ve son derecede yapıcı bir ses tonuyla konuşuyor. “Hatay’dan başlatılacak bir Alevi-Sünni çatışmasının diğer bölgelere yayılabileceğini” söylüyor. Fısıltı gazetesinden yayılan yalan haberlerle başlatılacak bir provokasyona dikkat çekiyor:
“Marjinal grupların şehre girmesine izin verilmemelidir.” Diyen Şefik bey, “Hatalar yapılmış olabilir, polis de insandır ve yorgunluk gösterebilir. Ancak Emniyet kuvvetleri daha dikkatli davranmak ve yeni bir hata yapmamak zorundadır. Hepimiz geleneksel kardeşlik duygularımızı kuşanarak bu provokasyonu önleyebiliriz. Reyhanlı olayını da 4 gün öncesinden uyaran bir vekil olarak söylüyorum. Sağduyu sahibi insanlar geleneksel kardeşlik duyguları içinde kucaklaştıktan sonra polis bölgeden çekilmelidir.”
Sayın vekilin kaygıları, “provokatörlerin Suriye uyruklu olduğu söyleniyor” diyen Halk TV Hatay muhabiri Tuğba Alvanoğlu’nun sözleriyle de perçinleniyor. Öte yandan Tunceli’deki ve Gazi Mahallesindeki “nev-i şahsına münhasır” hareketlilik, provokatörlerin bir ayağının epeyce “içerlerde” olduğunu ve adresi bulmakta fazla da zorlanmadığını gösteriyor. Anlaşılan o ki; marjinal sol örgütler “Gezi Parkı“ndan yeni bir “Gazi Olayı” çıkarmayı ve yıllarca bunu konuşmayı planlıyor.
Son günlerde yandaş medya kadar geleneksel ticari medyanın da kendisine sansür uygulaması nedeniyle, olay mahallinden 24 saat yayın yapıp; yoğun olarak izlenen Halk TV seyircilerinin Şefik Çirkin’in şahsında MHP’nin sağduyulu politikasına saygı duyduğunu hissediyoruz. Her partiden seçmenin, Milletvekilimizi yürekten alkışladığını duyar gibi oluyoruz. Ben de partimle, onun ileri görüşlü lideriyle ve Hatay Milletvekilimiz Şefik Çirkin’le bir kez daha gurur duyuyorum.
MHP heyetinin yatıştırıcı rol oynadığı Reyhanlı Olayından sonraki bir yazımızda: “Türkiye’nin Suriye’deki gibi mezhep odaklı bir iç savaşa sürüklenmesinin önündeki en büyük engelin her iki tarafı da bileklerinden tutup, merkeze doğru çeken MHP Milliyetçiliği olduğunu” ifade etmiştik.
Mezhep farkı gibi hassas bir konunun tabulaştırılarak yapıcı analizden uzak tutulmasının mahzurlarına dikkat çekmemizin üzerinden de yıllar geçti. Bir konuda taraf olmakla, kışkırtıcı beyanlarda bulunmakla o konu üzerinde yapıcı analizler yapmak farklı şeylerdir. Hassas konulara dair sorunları sansüre tabi tutarak, “halının altına süpürdüğünüz zaman” o sorunu çözmüş olmuyoruz.
Tam tersine sosyal olaylar da tabiat olayları gibi, “bakarsanız bağ, bakmazsanız dağ” oluyor. Fay hatlarında biriken stresin aniden boşalmaması nasıl depreme yol açıyorsa toplumdaki stresin kontrol edilememesi halinde sosyal patlamalar ve depremler kaçınılmaz oluyor.
Maraş olayı yaşanmadan önce keşke Maraş’ı, Sivas olayı yaşanmadan önce keşke Sivas’ı daha fazla konuşabilseydik. “Alevi” kelimesini kullanmayınca Aleviler Sünnileşmediği gibi “Sünni” demeyince de mezhep farkları ortadan kalkmıyor. İnsanlar konuşa konuşa anlaşır ve malumunuz odur ki; sözün, konuşmanın bittiği yerde hayvani eğilimler, insanlığa galebe çalar.
Torosları aşan Gezi Parkı gerginliği, AKP tarafından son iki yılda yeniden düşmanlaştırılmış Suriye rejimi için paha biçilmez bir rövanş fırsatıdır. Yakın tarihi, AKP sürecini, Suriye Krizini, Reyhanlı Olayını, Taksim sürecini yakinen takip eden bir Ülkücü sorumluluğuyla konuşuyorum… Belki de yazının başında yazmaya niyetlendiğim “Ülkücü-Devrimci politika farkını” da böylece fiilen ortaya koyarak uyarıyorum!..
Dikkat!.. Hatay’da AKP’nin intelijensiyal algı kapasitesini aşan bir toplumsal tehlike yaşanıyor. Lûtfen “Hatay’a” odaklanalım! İster Türkçe ister Arapça… Ama mutlaka “insanca…”
“Hata“yı bin yıl konuşmaktansa “Hatay’ı bir gün konuşalım!”