Ali BADEMCİ
Şark ve Garb’ın âile anlayışları ve teşekkülü birbirinden son derece ve bariz hatlarla ayrılırlar. Bu sebeble bizde batı dillerindeki “Family” deyiminnin anlamına çok itibar eden olmamıştır.. Gerçekte sosyal ve kültürel farklılıklardan ötürü “Family”deyimi bizim “Âile” kavramımızın tam karşılığı değildir..
Toplumların en üst ve en modern yaşama şekli olan Millet denen sosyolojik varlığın geçen asırdaki tarif ve analizleri artık çok değişmiştir. En azından teşkilâtlanarak Devlet adını alan oluşumun dayandığı millet mefhumunun o milleti meydana getiren katmanların çok değişlik ve özel yapılar olduğu ve sosyolojik olarak birbirini andırdığı hâlde birbirinden farklı olduğu anlaşılmıştır. Şüphesiz ki bu konuda bugüne kadar çok hesaba katılmayan sosyal morfoloji millet tarifinde vatan mefhumunu tamamen ortadan kaldırmıştır. Dolayısiyle her milleti kendi sosyal müktesabatına göre tarif etmek gerekiyor. Milletlerin sosyolojik kazanımları en az dilleri kadar birbirinden farklıdır. Doğrsusu kültür diye adlandırılmış olan kazanımların milli, medeniyetin cihanşümul olduğunu söylemekle meseleyi halledemeyiz. Kaldı ki milletlerin müşterek kullandığı kültür unsurları da vardır; meselâ ayrı lisanlarda oturmuş bir çok deyimi yabancı saymamız ve çıkarıp atarak yerine uydurduğumuz bir kelimeyi koymamızın dilleri kısırlaştırarak kültüre ne kadar zararı dokunduğunu bizler çok iyi bilmekteyiz! Böyle bir anlayış ayrı coğrafyalarda yaşayan aynı milletin değişik topluluklarını birbrinden uzaklaştımaktadır. O saebeble dildeki geçirgenlik elbette diğer kültür unsurlarında da mutlkaka oılacaktır. fakat buna karşı o milli bünyeyi koruyan başka refleksler vardır ki bunları değiştiremezsiniz! Meselâ tarihi geriye çeviremezsiniz; bir haslet olarak sizi daima geriye götür ve geçmişinizle yüzleştirir.
Doğu milletleri ve toplulukları sosyolojisinde “Aşîret” bir gerçektir! Kaşgarlı Mahmud Türk aşîret, kabîle ve boylarını saymakla bitiremezsiniz diyor! Hakikatten fertten başlamak üzere bu kavramlar nedir, açıklaması nasıldır, beynelmilellik var mıdır? İşte herşeydsen evvel bu sosoyolik istilâhları doğru bilmemiz ve bir şark milleti olduğumuz için yapıyı sağlam analiz analizlere kovuşurmamız gerekiyor. Fert başlıbaşına sosyolojiyii ilgilendirmiyor; Çünkü toplumu incelemek için elbette en asz iki kişiden, hatta bir erkekle bir kadından meydana gelen en küçük sosyolojik üniteden başlamak gerekiyor. Adem ve Havva ayrı ayrı sosyoloji konusu olmaz; ancak onların teşkil ettiği âile incelemeye tabi tutulabilir. Dolayısiyle sosyolojinin ana konusu insanlar, onların oluşturduğu topluluklar arasındsaki ilişkilerdir, en küçüğü ise âiledir. İşte batı değerlendirmelerinin aksine Türk aşiret yapısını incelemek için mutlaka Âile’den başlamak gerekiyor. Diğer milletlerin sosyal yapısından Türkler’i ayıran en önemli özellik budur. Türk sosyal hayatında müşterek olduğu kadar ayrı ayrı da yani fert olarak ana ve baba çok şey ifâde etmektedir. Dolayısiyle P.Golden’in kabul etmediği Türk ataerkilliği babasız kalındığı zaman hemen ve otomatik olarak devreye girmekte yani ani dönüşüme uğrayıp baba kavramının yerine geçmektedir. Savaşçı özellik dpolayısiyle işte bu sebeble ana Türk toplumunda artık baba kadar önemlidir. Şimdi buradan başyarak, yavaş yavaş yukarıya doğru çıkalım. ki bu yazıda Türk toplumu açısından “Aşîret”e kadar duruma bakalım ve XII-XIII.asırda Hoca Ahmed Yesevi’nin kucakladığı Oğuz aşiretlerinin sosyal hareketliğine anlam kazandıralım. Elbette bu tahliller sadece giriş mahiyetinde olacağız ki bu makale botutuna sığdırabilelim.
Klâsik sosyoloji âileyi evlilik yolu ile oluşan, karı-koca ve çocuklar arasındaki münasebetlerin meydana getirdiği en küçük birlik olarak tarif etmektedir. Elbette ilim olarak bu tarif doğrudur. Fakat inanç kazanımları ve oluşan sosyal determinzm bambaşka hususiyetler ortaya çıkarmakta toplumların aşiret yapılarını önce coğrafya ile ilişkilendirmektedir. İslâmi dönemde dilimize oturan ve aslı Araçça olan Aşiret deyiminin Türkçe karşılığı “Ocak-Ağıl-Arış”dır. Bu deyimleri ilk olarak Radloff tesbit etmiştir. ( Abdülkadir İnan, Makaleler ve İncelemeler ,TTK., Ankara 1968, s..638.) Ş.Sami’nin “Ocak” deyimi mecâzen büyük âile orak tarif edilmesine karşılık (Şemseddin Sami, Kamûs-ı Türkî, Tıpkıbasım, Dersaadet 1317, s..190) Çağatayca’da ”Kabile” karşılığı kullanılmıştır.(İnan, s.638)”Ağıl”a gelince Moğolca’da “Ayl”( Ferdinand D.Lessıng,Moğolca-Türkçe Sözlük I,. Çev. G. Karaağaç, TDK., Ankara 2003, s.33) bütün Altay diilerinde küçük farklılaklarla benzer şekilde yer almaktadır. (İnan,s..638).Günümüz Türkçesinde göçebelerin hayvanlarını korumak için dikenli çalılardan yaptıkları çitlere “Ağıl” denmekle beraber aynı anlamda Cengiz devrinde Türkçe “Küren” deyimi kullanılmıştır. Ebu’lgazi Bahadır Han de bu deyimi aynı anlamda benimsemiş Radloff ise Çağatay lehçesinde aynı şeklin muhafaza edildiğini tesbit etmiştir. ( İnan,s.639.)
Şark ve Garb’ın âile anlayışları ve teşekkülü birbirinden son derece ve bariz hatlarla ayrılırlar. Bu sebeble bizde batı dillerindeki “Family” deyiminnin anlamına çok itibar eden olmamıştır.. Gerçekte sosyal ve kültürel farklılıklardan ötürü “Family”deyimi bizim “Âile” kavramımızın tam karşılığı değildir. Belki günlük ihtiyaçlarda lisanî bir karşılıktır, hatta terminolojijk olarak ifâde gücü de vardır; ama sosyal gelişim sürecinde birbirinden çok farklıdır. Çünkü Family “sülâle” ve “soy” gibi ayrı sosyal mefhumları da içinde bulundurduğu halde bizim “âile” kavramı öyle donuk bir deyim değildir. Çünkü kültür hayatımızda “sülale” ve “soy” gibi kavramların daha şümullü anlamları bulunmaktadır. Diğer yandan bizde âilenin yüklendiği “asil âile” gibi bir deyimi vardır ki bu âilenin “kan birliği” esasına dayanan bir bütünlük olduğunu hakkıyle ifâde eder. Kültürümüzde en büyük sosyal varlık olan “millet”in oluşumundaki din ve dil vazgeçilmez şartları “aileye” de yükler. Hatta “millet” düşüncesinde daha tolera edilmiş olan durumda olan “kan bağı” âilede vazgeçilemiyen en önemli şartttır. Bunun gibi millet oluşumundaki “ülkü birliği” âilede “müşterek gaye” olarak kendini sabitlemiştir. Âilede saygı, terbiye ve yaş esasına dayanan bir amaç birliği onun sağlamlığını ve bütünlüğünü ifâde etmetedir. Babanın ölümü halinde büyük oğulun onun yerine geçmesi, fakat aile direğini ana himayesinde en küçük oğulun koruması (Peter b.Golden,Türk Halkları Tarihine Giriş”,Ötüken, İstanbul 2002 s..22) ayrıca üzerinde durulması ve tahlili doğru yapılması gereken önemli bir husustur.
Dizinin ikinci yazısını okumak için resmin üzerine tıklayınız..
Dizinin ilk yazısını okumak için resmin üzerine tıklayınız..