Bugünkü MHP’nin Anayasa’nın sadece dibacesi için bu konuda AKP’nin yanında olduğunu biliyoruz! Elbette siyaseten Bahçeli Başkanlık sistemine karşı çıkıyor ama Anayasa’yı onaylamak ve referanduma gitmekle Tayyib Bey’in arzularını kabullenmek arasında ne fark vardır? Elbette Cumhurbaşkanı çok akıllı bir insandır, AKP+MHP birlikteliğinin yakalayacağı rüzgarla %85’e bile tırmanacağını biliyor! Harekete Bahçeli ile devam etmek gibi bir alternatif henüz ortadan kalkmış değil! O zaman Bahçeli devlet başkanının nezdinde en önemli kişilik olmuyor mu? Peki iki partili muhayyel Başkanlık sisteminde MHP tabelâ partisi olacak da, Bahçeli’nin konumu ne olacaktır? Onun elinden siyasetten başka bir şey gelmez! Bazıları gibi akademiye de dönmez!
Kasım 2015’den beri MHP’nin varlığı ile yokluğu ayırd edilemiyor; bu sebeble yer yer dağılmalar bulunmaktadır. Fikren de çözülmeler gözlemleniyor, hiç yok iken meseleyi güya Atsız-Türkeş’e indirgeyenler ve siyasetin gerekliliğine inanmayanlar, üniversitelerde kulüpler oluşturmuş; belki de haklı sebeplerle ocak-bucak tanımıyorlar. Kim ne derse desin Alperenler küçük bir gurup da olsa şuurlu gençler olarak ülkücülüğün dışında değildir. MHP siyaseti dökülüyor ve beceriksizliklerine Ocağı da bulaştırıyorlar ve böylece o adı da en azından küçültüyorlar. Parti içi muhalefet kasıtlı ve yan desteklerle birlikte önce Devlet Bahçeli’ye yüklendiler ama şimdilerde çevresine döndüler. Muhalefette yer almak ve muhtemel Genel Başkan seçilmek için ceketini alan kendini partinin dışına atıyor ama, “Acaba Bahçeli benim için ne düşünüyor” demekten de kendini alamıyor! Bakıyorsunuz da Kasım seçimlerinde Bahçeli’nin yanından ayrılmayan ve akıl üstüne akıl verip de listelerinde adlarını görmeyenler yerlerini bulmuş ve yeni patronlarından icazet bekliyorlar. Şöyle bakıyoruz da hakikatten ikbal peşinde olmayan çok az kişi, tefekküre ehemmiyet veriyor da şartlar ne olursa olsun “Ülkücü Duruş” sergiliyor!
Bildiğimiz üzere MHP’de Olağanüstü Kurultay isteği 547 üst kurul delegesinin isteği ile mahkemelik olmuştu. Geçtiğimiz Cuma günü Ankara 12. Sulh Hukuk Mahkemesi kararını açıklayarak Kurultay yapılması için üç kişilik bir “Çağrı Heyeti” görevlendirdi. Bunlar “Kayyım” değildir ve hiçbir şekilde Genel Başkan ve yönetimin görevlerini devralmayacaklardır. Yapacakları iş üst kurul delegelerinin arzusu olan “Kurultay” toplamak ve sağlıklı kararlar almasını sağlamaktır; böyle bir “Kongre”de Divan teşekkül eder etmez de görevleri bitecektir. Şimdi hukukçular ikiye ayrılmış durumdadır; ilk gurupta olanlar daha evvelki Olağan Genel Kurul’da alınmış olan 2018 Kurultay kararını yeni mahkeme kararının ortadan kaldıramayacağı, üstelik partilerin bir şirket durumunda olmadığı göz önüne alınırsa 12. Sulh Hukuk Mahkemesi kararının Yargıtay safhasını beklemek zorunluluğu olduğu kanaatindedir ki MHP Genel Merkezi de böyle düşünmektedir. Mahkemenin görevlendirdiği “Çağrı Heyeti” ise aldığı vazifeyi yerine getirmek için kollarını sıvamış durumdadır. Biz baştan beri Genel Başkan’ın kurultay kapısını aralamadan hiçbir şey yapılamayacağını ifâde etmiştik; işte şimdi yeniden başa döndük ve tamamen gıyapta restleşme sürecine girdik! Öyle ya ceketini alan arkadaş bir daha partiye dönmüyor ve bunca zaman başlarında tuttuğu ölümden dönen insana herşeyden evvel nezaket gereği “Geçmiş Olsun” demiyor!
Çok kaliteli ve düzeyli açık oturumlar yapılıyor; hakikatten meseleyi tam bir ülkücü gibi izah edenler var! Yeniçağ Gazetesi’nin öteden beri Bahçeli’ye tavrı biliniyor ve hemen kurultay istiyor! Fakat bu gazete yazarı Arslan Bulut dün geceki Haber Türk programında tam olarak ülkücü duruşu sergilemiştir. Allah var programa katılan diğer zevat aday olarak ortaya çıkan arkadaşları Sayın Bahçeli’nin suçlamalarını tam bir vehim olarak nitelendirmiştir! Meral Akşener’in “Paralelciliği” ile dakikalarca alay edilmiş ve diğer arkadaşların da ülkücülüğüne toz kondurulamayacağı Bulut tarafından adam gibi vurgulanmıştır. Keşke bu tartışmayı herkes izleyebilseydi, ne kadar güzel olurdu!
Benzer programlarda ifâde edilen bir görüş var: MHP devlet partisidir; Cevdet Sunay-Demirel-Özal-Tansu ve son olarak da Tayyib Erdoğan’ın yanında! Kamu oyu bunu “Kuyruk partisi” olarak nitelendiriyor; şimdi en azından ülkücüler geniş halk kitlelerine hitap eder duruma gelince! Demek ki biz çocuk iken bu husus göze batmıyordu! Hadi geçmişi bırakalım, doğrudur veya yanlıştır, tarihe havale edelim! 12 Haziran sonuçları ortaya koymuştur ki MHP varsa iktidar kitle partisi olamıyor ve tek başına seçim kazanamıyor! Dolayısiyle ülkücüler ne kadar küçülürse iktidar partisi misli ile büyüyüyor! Yani şimdi bunun adı dernekçilik mi particilik mi? Elbette her ülkücün görevi devletinin yanında olmaktır! Siyaseten devlet nezdinde ona düşman olanlar hariç bütün partiler demokrasinin vazgeçilmez unsurları değil midir? Biz devleti AKP olarak görürsek MHP’ye ne gerek var?
Bugünkü MHP’nin Anayasa’nın sadece dibacesi için bu konuda AKP’nin yanında olduğunu biliyoruz! Elbette siyaseten Bahçeli Başkanlık sistemine karşı çıkıyor ama Anayasa’yı onaylamak ve referanduma gitmekle Tayyib Bey’in arzularını kabullenmek arasında ne fark vardır? Elbette Cumhurbaşkanı çok akıllı bir insandır, AKP+MHP birlikteliğinin yakalayacağı rüzgarla %85’e bile tırmanacağını biliyor! Harekete Bahçeli ile devam etmek gibi bir alternatif henüz ortadan kalkmış değil! O zaman Bahçeli devlet başkanının nezdinde en önemli kişilik olmuyor mu? Peki iki partili muhayyel Başkanlık sisteminde MHP tabelâ partisi olacak da, Bahçeli’nin konumu ne olacaktır? Onun elinden siyasetten başka bir şey gelmez! Bazıları gibi akademiye de dönmez!
İşte Kurultay’ın getirecekleri ve götürücekleri! Ülkücü her aklı erenin ifâde ettiği gibi Devlet ve Millet partisi olma noktasında tercihini yapmak zorundadır! 12 Eylül bize ispat etmiştir ki siyaseten Devlet’in yanında olmak camiaya çok pahalıya olmuştur. Yoksa gönül olarak her ülkücü devletin yanında canını vermektedir, vermeye de devam edecektir.
Muhabbetle.