Ali BADEMCİ
Yukarıdan beri izah ettiğimiz Türkçe etimiloji deyimleri içinde “Budun” ve “Halk”da az çok “Milleti” ifâde etmektedir, lâkin Anadolu dışında Türk ülkelerinde üçü de günümüzde geçerliliğini kaybetmiş ve doğuda “Ulus” batıda “Millet ve Ulus” ikame olmuştur.
Genel sosyolojik eserlerde, muhtelif zamanlarda Kavim-Halk-Budun yerine de kullanılan Ulus aslında bunların ifâde ettiği topluluğun iştirakinden meydana gelen ve bünyesinde daha fazla insan topluluklarını ifâde eden etnolojik bir deyim olarak açıklanmaya muhtaçtır. Tarihi metinlerimizden Kaşgarlı (Divanü Lûgat-İt-Türk,s.692) ve Yazıtlar KTK 12’de (Talât Tekin, Orhun Yazıtları, TDK, Ankara 2010, s.181) Uluş yine Yazıtlar’da (I Ş 12;ı 52) bugünkü şekli ile “Ulus” olarak ifâde edilmektedir. Ulus deyiminin sanıldığı gibi Moğolca olmadığını rahatlıkla söyleyebilmemiz mümkün olduğu gibi, dilimizde Şehir anlamında da yeralmış olan Uluş bir ses değişikliği ile Moğolca’ya da transfer edilmiştir. (H.Namık Orkun, Eski Türk Yazıtları, s.875). Bu istilâh Moğol istilâsı devrinde yukarıdan beri sıraladığımız bütün etnolojik deyimlerin yerine ve beraber kullanılacak şekilde geniş anlamlar yüklenmiştir.
Gerçekten günümüz Moğol dilinde Ulus “Halk, Millet, Ülke, Hanedan, Devlet, Şehir” gibi değişik anlamlarda kullanılmaktadır. (Ferdinand D.Lessing, Moğolca-Türkçe Sözlük II, s..1346) Cengiz devrinde ise Türkçenin ağırlığı ile ancak birkaç Türk kavminin oluşturduğu, devleti olmayıp sadece hükümeti olan Çağatay Ulusu, Cuci Ulusu, Özbek Ulusu gibi kültür zenginliği taşıyan bir deyim haline gelmiştir. Gerçekten aynı istilah Asya Türk sosyolojisinde, fizikî ve siyasî mesafeden ötürü Yeni Uygurca’da, (Emir Nepipoviç, Yeni Uygur Türkçesi Sözlüğü, s..436) “Halk”ve “Vatan”, Hakas Türkçesi’nde “Halk” (E.Gürsoy-V.Butanayev-A.Isına-E.Şahin-L.Şahin-A.Koç,Hakasça Türkçe Sözlük, TDK, Ankara 2007, s.547), Kıpçaklar’da “Halk” ve “Millet” (R.Toparlı H.Vural- R.Kataatlı, Kıpçak Türkçesi Sözlüğü,TDK, Ankara 2007s.290) mefhumlarını karşılıyor. Ulus, Ebu’l-gazi’de de çok canlı deyimdir (Ebulgazi Bahadır Han,Şecere-i Terâkime, Çev.Z.Kargı Ölmez,Ankara 1996,s.468.); fakat burada Ulus deyimi etnolojik olduğu kadar siyasî bir kavram hâline geldiğini görüyoruz. Anadolu sosyolojisinde ise, Ş.Sami (Şemseddin Sami, Kamus-ı Türki III, ,Yeni Harflerle,İstanbul 1986, s.1046) deyimi “Büyük aşîretler”ve “Kavim” diye açıklarken, herhalde içinde bulunduğu cemiyetin yapısından etkilenerek hiçbir Türk lehçesinde alâkası olmadığı halde işe “Ümmet” i de eklemiş bunu Arabi anlamında mı yoksa geçerli manada mı ifâde ettiği anlaşılamamıştır.
Anadolu lehçesinde, özellikle Osmanlı devri eserlerinde “Ulus” ,”Aşiret, Halk, Millet, Kavim” gibi geniş anlamlarda, yoğun, fakat rastgele kullanıldığını görüyoruz (Tarama Sözlüğü(U-Z),Cilt VI ,TDK, Ankara 2009 s.3977). Cumhuriyet devrinde ise eski anlamlarından sıyrılarak özellikle gerek günlük konuşma ve yazı dilinde, gerekse siyaset literatüründe yanlış da doğru da olsa Arapça “Millet” mefhûmunun eş anlamlısı gibi telâffuz edilmektedir.
Bugünkü Anadolu Türkçesinde “Ulus”u teşkilâtlanmış ve bir devlet oluşturmuş toplumların iştirak halindeki durumları şeklinde kabul edip yaygın olarak kullanmakta ve bu sefer yeni istilaha “Millet” demekteyiz. Arapça bir istilâh olarak “Ümmet” aralarında din birliği olan insanların meydana getirdiği cemaat anlamındadır ( Mehmet İzzed, Milliyet Nazariyeleri ve Milli Hayat, İstanbul 1969,s.15). Yani bugün dilimize yerleşmiş olan ve yine Arapça “Ümmet”in aynı dilde kullanılan tam karşılığıdır. Tabiî olarak din birliği derken kesinlikle ifade edilen semavi dinlerdir; çünkü ümmet olma mefhumunda “Peygamber” şartı vardır.
Yukarıdan beri izah ettiğimiz Türkçe etimoloji deyimleri içinde “Budun” ve “Halk” da az çok “Milleti” ifâde etmektedir, lâkin Anadolu dışında Türk ülkelerinde üçü de günümüzde geçerliliğini kaybetmiş ve doğuda “Ulus” batıda “Millet ve Ulus” ikame olmuştur. Hatta bu günkü Anadolu Türkçesinde müşterek anlam ”Çoğunlukla aynı topraklar üzerinde yaşayan, aralarında dil, tarih, duygu, ülkü, gelenek ve görenek birliği olan insan topluluğu” ( Türkçe Sözlük, ,TDK, Ankara 2011, s.1683) olarak ortalanmış bir tarife oturmuştur. Bunun için ortalama diyoruz ki milllet oluşumunda “Soy” şartı genellikle olup, ”Toprak” zahirde kalmış yerine o milletin coğrafyasını esas alan görüşler öne çıkmakta olan Türk Milletinin oluşumunda “İslâmi” anlamda din birliği gerekliliği düşünürlerimiz tarafından birleştirici unsur olarak yüz yıldan beri savunulmaktadır.
Türk sosyal hayatının en küçük birimi olarak “Âile” deyimi bugün tam anlamıyle oturmuş ve oldukça canlıdır. Evvela “Küren” sonra “Ağıl”, en sonra da “Ocak” özellikle Batı Türklüğünde, ya başka anlamlar ifâde etmek için sözlüklerimizde yer değiştirmiş veya unutulmuştur. Türk dünyasında da durum çok farklı değildir. Deyimin bir İslâmi dönem yapılanması olması sebebiyle %99 Müslüman olan Türkler “Âile”deyimine, ”Asil âile, soylu âile, büyük âile” gibi kudsiyet ifâde eden derin manalar yüklemişlerdir. Bugün Türkmenler’den Uygurlar’a, Özbekler’den Tatarlar’a kadar “Âile” en önemli millet ünitesi sıfatiyle umum Türk kültürünün âdeta çiçeğidir. ”Ocak” deyimi e bizde daha ziyade âile fertlerinin tarihi, hatta “Kökü” olarak, biraz sıhrî ve mânâ yüklü haldedir. Ayrıca sosyal olarak “Asker Ocağı, Peygamber Ocağı” gibi tamamen kudsiyet ifâdesi olarak dilimizi renklendirirken “Yeniçeri Ocağı, Hacıbektaş Ocağı” gibi oluşumların dergâhını da böyle mânâlar ile tefekkürü çağrıştırmıştır. Fakat “Ocağı çöktü, Ocağı yandı, Ocağı kurudu, Ocaksız kaldı ” deyimleri hep âile etrafında dönüşlerdir. “Sülâlesi battı, Soyu kurudu, Irkına bakalım” hitaplarında bu deyimlerin “Âile” veya “Ocak”ın büyük şekli olduğu kendiliğinden görülmekte ve anlam olarak onları da içine almaktadır. Dolayısiyle “Irk”’ın Arapça’daki anlamlarını ve kullanılış biçimlerini çağrıştırmadığı gibi “Soy” deyiminin dahi asaletini ortaya koymaktadır . Çünkü bizde “soy”, Arabın ”ırk” deyimi gibi bela çıkarmaya yetmez. Dolayısiyle bizim sosyal ve kültürel hayatımızda deyimlerden hiçbir şekilde biyolojik anlam çıkarılamaz.
Serinin ilk yazıları:
- AHMED YESEVÎ VE TÜRK AŞÎRET YAPISINA GİRİŞ V – 2 Mayıs 2016
- AHMED YESEVÎ VE TÜRK AŞÎRET YAPISINA GİRİŞ IV – 27 Nisan 2016
- AHMED YESEVÎ VE TÜRK AŞÎRET YAPISINA GİRİŞ III – 24 Nisan 2016
- AHMED YESEVÎ VE TÜRK AŞÎRET YAPISINA GİRİŞ II – 21 Nisan 2016
- AHMED YESEVÎ VE TÜRK AŞÎRET YAPISINA GİRİŞ – 20 Nisan 2016