Türkiye’nin asırlık sivil toplum kuruluşu olan, Türk milliyetçiliğinin çınarı Türk Ocakları, 44. Olağan Büyük Kurultayı’nı gerçekleştirdi.
Ankara Ticaret Odası Meclis Salonu’nda gerçekleşen Kurultay’a katılım yoğundu. Türkiye’nin dört bir yanından gelen Türk Ocakları şubelerinin delegelerinin yanı sıra Merkez Yönetim Organları, kurullar ve pek çok önemli misafir Kurultay’da yerlerini aldılar.
Sabah 10’da Mehter gösterisi ile başlayan Kurultay’ın açılışını Türk Ocakları Genel Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Filiz Yavuz yaptı. Yavuz’un selamlamasının ardından Prof. Dr. Yusuf Sarınay’ın başkanlığında Eyüp Salih Doyuran, Mutlu Kurt ve İrfan Kaya’dan oluşan divan heyeti seçilerek göreve başladı. Gündeme uygun bir şekilde süren Kurultay’da iç meseleler hakkında çeşitli işlemler ve konuşmalar gerçekleştirildi. Ardından ödül takdimi yapıldı. Türk Ocakları Armağanları kapsamında Hasan Ferit Cansever Türk Ocakları Sanat Armağanı’na layık görülen ancak 25 Mart’ta yapılan törene katılamayan Dr. Lütfü Şehsuvaroğlu ödülünü Genel Başkan Prof. Dr. Mehmet Öz’ün elinden aldı. İkinci olarak ise Türk Dünyasına Hizmet Özel Ödülü’ne layık görülen Türkmeneli TV adına Türkmeneli TV Genel Yayın Müdürü Yalman Haceroğlu ödülünü yine Genel Başkan Prof. Dr. Mehmet Öz’den aldı. Özellikle Irak Türkmenlerinin meselelerini ve bütün Türk Dünyasının meselelerini büyük bir çaba ve çalışmayla dünyaya aktarması sebebiyle Türkmeneli TV’ye verilen ödülün ardından Türk Ocakları Genel Başkanı Prof. Dr. Mehmet Öz 44. Olağan Büyük Kurultay konuşmasını gerçekleştirdi. Genel Başkan Öz, Türk Ocakları faaliyetleri ve Türk milliyetçiliğinin, Türk Dünyası’nın meseleleri hakkında bir konuşma yaptı.
“TÜRKİYE SIRAT KÖPRÜSÜNDEN GEÇİYOR”
Hazirunu selamlayarak söze başlayan Genel Başkan Öz, Türkiye ve Türk Dünyası ile yakın coğrafyalarının yakın tarihi hakkında bir değerlendirme yaparak konuşmasına başladı. 1990’lı yıllardan günümüze gelirken özellikle Türkiye ve çevresinde yaşanan savaş ve krizleri anlatan Genel Başkan Öz, terörün ülkemiz ve coğrafyamız için büyük bir tehdit olduğunu ifade etti. “Türkiye adeta sırat köprüsünden geçiyor” diyen Genel Başkan Öz, “Bugün, İslam dünyasını içinde bulunduğu bunalımdan ve kargaşadan kurtaracak bir birlik diline, medeniyet tasavvuruna muhtacız” dedi. Tarih üzerinden çatışma üretmenin yanlış olduğunu belirten Genel Başkan Öz, Osmanlı ve Cumhuriyet arasındaki köklü bağlardan bahsederek tarihi süreklilik vurgusu yaptı. Öz, “Bugün hem Türkiye’nin, hem Türk-İslam âleminin içinde bulunduğu durumdan kurtuluşu ve yükselişi millî tarihimizden ilham alan, ortak gelecek tasavvurumuzdan güç bulan Türk milliyetçilerinin öncülük edeceği bir hamle ile gerçekleşebilir” dedi.
“GENÇLİĞE YATIRIM YAPMADAN BAŞARI OLMAZ”
Türk milliyetçilerinin çevre, bilim, sanat gibi pek çok alanda da daha çok çalışma yapmasını gerektiğini vurgulayan Genel Başkan Öz, gençliğin önemine değindi. Türk Ocakları’nın gençliğin eğitimi için başlattığı “Türk Ocakları Akademisi” projesini kısaca anlatan Genel Başkan Öz “Gençliğe yatırım yapmayan hiçbir hareketin ülkemizin geleceğinde söz sahibi olması mümkün değildir” dedi. Yakın coğrafyamız ve özellikle Ortadoğu’da yaşanan insanlık dramlarını anlatan Genel Başkan Öz bu noktada en mağdur unsurun Türkmenler olduğunu ifade etti.
“TÜRK OCAKLARI TÜRKMENLERE YARDIM ELİ UZATTI”
Mağdur durumda bulunan Türkmenlerin sıkıntılarını anlatan Öz, daha sonra iki yılı aşkındır devam eden ve Türk Ocakları Genel Merkezi, Türk Ocakları Eğitim ve Kültür Vakfı ve Türk Ocakları şubeleri tarafından düzenlenen yardım kampanyasında yapılanları delegelerle paylaştı. Ankara, Gaziantep, Hatay, Osmaniye, Şanlıurfa gibi şehirlerimizin yanı sıra Kerkük, Halep, Bayır Bucak gibi Türkmen bölgelerinde de yardımların yürütüldüğünü anlatan Genel Başkan Öz kampanyaya katkı sağlayanlara teşekkür etti.
“TÜRBE TAŞIMAK KAHRAMANLIK DEĞİLDİR”
Bölgedeki sorunları anlatmaya devam eden Genel Başkan Öz bu sırada gönderilen yardımlar için kısa bir teşekkür videosu yollayan Türkmen mücahitlerin konuşmalarını haziruna izletti. Genel Başkan Öz “Biz, hem Suriye meselesinde hem de onunla ilintili olarak Kobani/Arappınarı meselesinde yapılan yanlışları zamanında ikaz ettik; kantonlaşmaya karşı tedbirleri alınsın, Süleyman-şah türbesi yerinde muhafaza edilsin dedik. Kimsenin Türk milletine, türbeyi taşımayı kahramanlık gibi göstermeye hakkı yok. Bugün gelinen noktada yapılan yanlışlar kabul ediliyor; keşke bir haksız çıksaydık” dedi.
Türk Dünyası hakkında yapılan çalışmalardan bahseden Genel Başkan Öz, Irak Türkmenlerinin Lideri Erşat Salihi, Dünya Uygur Kurultayı Başkanı Rabia Kadir, Kırım Türklüğünün Efsanevi Lideri Mustafa Abdülcemil Kırımoğlu gibi Türk büyükleriyle sürekli istişare halinde olduklarından bahsetti. Erşad Salihi’nin Türk Ocakları’na teşekkür videosunu izleten Genel Başkan Öz, kısaca Rabia Kadir hakkında başlatılan yardım kampanyasından bahsetti.
“ÇÖZÜM DEĞİL ÇÖZÜLME SÜRECİ”
Türk Ocakları’nın güncel meselelere yönelik görüşlerini anlatmaya devam eden Genel Başkan Öz terör ve etnik fitne konusuna da değindi. Çeşitli isimlerle başlatılan süreçlerin başarısız olduğunu çözüm değil çözülme getirdiğini vurgulayan Öz, terörle tavizsiz mücadele olmasını gerektiğini vurguladı. Genel Başkan Öz “Geçenlerde “şu şartlar olursa çözüm süreci yeniden başlar” mealinde bir açıklama yapıldı, gelen tepkiler üzerine hemen geri adım atıldı. Yöneticilerimiz bunu asla telaffuz etmemelidir. Buradan açıkça söylüyorum: Tereddüde, yalpalamaya asla müsaade edilemez. Aksi halde şehitlerimiz hiçbirimize haklarını helal etmezler” dedi.
Terör ve süreçler hakkındaki görüşlerini ifade eden Genel Başkan Öz, ardından Anayasa meselesine de değindi. Anayasa değişikliğinin yapılması gerektiğini belirten Öz, burada taviz verilemeyecek bazı ilkeler olduğunu söyledi. Öz bu ilkelerin “Türk” kimliği, Üniter devlet yapısı, Türkçe, parlamenter demokrasi, tecrübelere dayalı ve bilimsel bir anayasa olduğunu ifade etti.
Yeni açılan şubelerden bahseden Genel Başkan Öz, Yunus Emre, Nihal Atsız ve Galip Erdem’den alıntılar yaparak konuşmasını sonlandırdı.
SURİYE TÜRKMEN MECLİSİ BAŞKANI MUSTAFA KONUŞTU
Genel Başkan Öz’ün ardından protokol konuşmaları kapsamında kürsüye Suriye Türkmen Meclisi Başkanı Abdurrahman Mustafa geldi. Mustafa Türk Ocakları’na Suriye Türkmenlerine yaptıkları yardımlardan ve verdikleri destekten dolayı teşekkür etti. Suriye’deki durumu ve Türkmenlerin içinde bulundukları zor durumdan bahseden Mustafa, Türkmen mücahitlerin büyük bir azim ve kararlılıkla PKK, YPG, IŞİD, Esad rejimi gibi pek çok düşmana karşı mücadele ettiklerini ifade etti. Türkiye’nin kendilerine daha çok destek vermesini isteyen Mustafa, Türkiye’nin kendileri için çok önemli olduğunu belirtti. Kurultay’ın hayırlı olmasını dileyen Mustafa sözlerini sonlandırdı.
Mustafa’nın konuşmasının ardından Kurultay’ın gündemine göre çalışmalar devam etti. Gündem dahilinde delegeler söz alarak konuşmalarını gerçekleştirdiler. Rapor takdimi ve oylamalarının ardından Türk Ocakları tüzüğünde çeşitli düzenlemeler tartışmaya açılarak istişare edildi. Tüzük değişikliği teklifleri oylanarak oy birliğiyle kabul edildi.
NURİ GÜRGÜR TÜRK OCAKLARI ŞEREF GENEL BAŞKANI SEÇİLDİ
Türk Ocakları tüzüğüne göre Şeref Genel Başkanı olma şartlarını taşıyan eski Genel Başkan Nuri Gürgür, delegelerin teklifi ve ardından yapılan oylamayla, oy birliği sağlanarak Türk Ocakları Şeref Genel Başkanı seçildi.
PROF. DR. MEHMET ÖZ VE YÖNETİMİ GÜVEN TAZELEDİ
Kurultayın son kısmına gelindiğinde merkez organların seçimine geçildi. Türk Ocakları Genel Başkanı Prof. Dr. Mehmet Öz tarafından çıkarılan tek liste oylanarak kabul edildi ve Genel Başkan Öz güven tazeledi.
Yapılan seçimde aşağıdaki listeler üç yıl süreyle Türk Ocakları’nı yönetme görevini aldılar:
YÖNETİM KURULU ASIL ÜYELER
PROF. DR. MEHMET ÖZ
PROF. DR. AYŞE FİLİZ YAVUZ
PROF. DR. MEHMET ŞAHİNGÖZ
DOÇ.DR. EMRAH ŞENEL
AZİZ KAMİL YILMAZ
PROF. DR. İBRAHİM MARAŞ
DOÇ. DR. MEHMET AKİF OKUR
DOÇ.DR. BÜLENT AKSOY
YRD. DOÇ. DR. İBRAHİM ATABEY
MUSTAFA ASIM MUTLU
İRFAN KAYA
YÖNETİM KURULU YEDEK ÜYELER
PROF. DR. ASUMAN SUNGUROĞLU
PROF.DR. YUNUS KOÇ
DR. MEHMET KÖŞ
DOÇ. DR. ALPER ALP
DOÇ. DR. TURHAN ÇETİN
DOÇ. DR. UFUK KARAKUŞ
DR. ALİ İHSAN ÇAĞLAR
DR. ESABİL EKER
YRD. DOÇ. DR. BAHADIR KILCAN
MUSTAFA İLKER KILIÇ
ORHAN YÜKSEL
DENETLEME KURULU ASIL ÜYELER
OSMAN OKTAY
LEYLA SARISOY YILDIZ
MEHMET GÜLSÜN
DENETLEME KURULU YEDEK ÜYELER
DR. HAKAN TERZİ
FÜSUN MENŞURE ORAL
NEJAT ÇOĞAL
Kurultayın sonunda Türk Ocakları Genel Başkanı Prof. Dr. Mehmet Öz bir teşekkür konuşması gerçekleştirdi. Ardından çekilen toplu hatıra fotoğrafının ardından Kurultay sona erdi.
44. Olağan Büyük Kurultay Konuşması
Mehmet ÖZ
Aziz Türk Ocaklılar, muhterem misafirler, değerli basın mensupları,
Türklüğün yılmaz savunucusu, İslam milletlerinin mühim bir rüknü olan Türk milletini yüceltme davasının yüz dört yıllık Ocağının 44. Olağan Kurultayına hepiniz hoş geldiniz, şeref verdiniz.
Türkiye, adeta Sırat Köprüsünden geçiyor. 1990’larda Türk dünyasının bağımsızlığına kavuşması, iki kutuplu dünya düzeninin yıkılması sonucunda hem bir belirsizlik ortamı doğdu hem de önümüze yeni ufukların açıldığı hissi hepimizi sardı. Çok geçmeden, bir yandan PKK terörü öte yandan laik-anti-laik kutuplaşması yüzünden bu tarihî fırsatı layıkıyla değerlendiremedik. 2000’li yıllarda, özellikle 11 Eylül saldırısının sonrasında İslamofobi adı altında İslam düşmanlığının da artmasıyla Ortadoğu’yu ve bütünüyle İslam dünyasını yeniden tanzim çabaları hızlandı. Irak’ın 2003’de işgali ve ardından yaşanan vahşeti, “Arap Baharı” adı altında birçok İslam ülkesinin duçar olduğu iç savaşlar izledi. Bugün, Irak ve özellikle Suriye’de yaşananların da etkisiyle Türkiye ciddi bir bölünme tehdidi ile yüz yüzedir. Adı değişen süreçlerle, kendi meselemizi “kendi teröristlerimizle” çözme girişimi çevremizdeki konjonktürün yeterince dikkate alınmaması yüzünden 2015 Temmuzundan bu yana Türkiye’de çok yoğun ve maliyeti yüksek bir terörle mücadele evresine soktu. Güneydoğuda belirli il merkezleri veya semtlerde PKK’nın başlattığı hendekli, barikatlı terör eylemleri büyük şehirlere yönelik bomba yüklü araçlarla icra edilen alçakça katliamlarla devam etti. Türkiye’nin, bir yandan Suriye’de eli kolu bağlanırken öte yandan da içeriden kafasını kaldırmasına izin verilmiyor.
Yüz yıl kadar önce İslam âleminin ve dokuz asır boyunca Türk-İslam dünyasına nizam vermiş olan Türk milletinin içine düştüğü hazin durum karşısında “Yâ Râb, bu uğursuz gecenin yok mu sabâhı”diye haykıran Âkif merhum, bu günleri görseydi herhalde benzer ifadeleri kullanırdı.
Aziz Ocaklılar,
Bugün, İslam dünyasını içinde bulunduğu bunalımdan ve kargaşadan kurtaracak bir birlik diline, medeniyet tasavvuruna muhtacız. Bu, Türk-İslam medeniyetinin çağımızın şartlarında ihyası ile mümkün olabilir; Türklüğü red ve inkâr eden bir İslamcılık anlayışıyla olmaz. Öte yandan Türk milletini tarihinden ve İslam’dan soyutlayan ulusalcı bir anlayışla da gidilecek bir yer yoktur. Türklerin binlerce yıllık tarihi vardır ve o tarih bizim kimliğimizdir, kişiliğimizdir. Osmanlı’yı sevmek Cumhuriyet’e muhalefet etmeyi gerektirmediği gibi Cumhuriyetçi olmak da Osmanlı, beylikler, Selçuklu mirasını; Türk-İslam medeniyeti müktesebatını yok saymayı ya da küçümsemeyi gerektirmez. Biz, geçmişimize bir bütün olarak sahip çıkan ama ondan ders alarak geleceğe yürüyen bir anlayışla hareket etmeliyiz. Dolayısıyla bugün hem Türkiye’nin, hem Türk-İslam âleminin içinde bulunduğu durumdan kurtuluşu ve yükselişi millî tarihimizden ilham alan, ortak gelecek tasavvurumuzdan güç bulan Türk milliyetçilerinin öncülük edeceği bir hamle ile gerçekleşebilir.
Unutmayalım ki, “Bir medeniyet her şeyden önce bir değerler, inançlar sistemidir: Müesseseler bu değer ve inançların birer eseri olarak ortaya çıkar.” Değerlerimizi ve inancımızı harcına koyacağımız medeniyet hamlesinin bilim ve teknoloji çıktıları insanla ve doğa ile uyumlu, çevre dostu olacaktır. Bizler, sadece tarihimizle, geçmiş kültürümüzle, medeniyetimizle övünerek bir yere varamayız; günümde yeni bilim ve teknoloji ürünlerinin, insanların yeni beklenti ve ihtiyaçlarının doğurduğu çevre sorunları başta olmak üzere yaşanabilir bir dünya ve sürdürülebilir bir medeniyet konuları üzerinde de araştırmalar yapmalıyız.
Aziz Ocaklılar,
Türk Ocakları olarak milletimizin geleceği olan gençlerimizi millî şuur sahibi, donanımla fertler olarak yetiştirmek amacıyla Türk Ocakları Akademisiadı altında bir program başlattık. Bu yıl tecrübi mahiyette olan uygulamamız geri bildirimlerle geliştirilip tadil edilmek suretiyle devam edecektir. Yaz aylarında bu konuda bir çalıştay yapacağız ve buraya programı uygulayan şubelerden konunun sorumlusu arkadaşları çağıracağız. Bu programı ileride bir enstitü programına dönüştürmek hedeflerimiz arasındadır. Gençliğe yatırım yapmayan hiçbir hareketin ülkemizin geleceğinde söz sahibi olması mümkün değildir. Gençlerimiz siyasî, sosyal, kültürel vb. bütün alanlarda görüşlerini geliştirmeli ve serbestçe tartışmalıdır. Bunun için özellikle sanal ortam başta olmak üzere nitelikli mecralar oluşturmamız önem taşımaktadır. Değişik alanlarda on-line dergiler kurup geliştirebiliriz. (Türk Yurdu-Genç Kalemler; Türk Yurdu-Bala; Türk Yurdu-Sosyal Bilimler; Türk Yurdu-Edebiyat; Türk Yurdu-Bilim ve Teknik; Türk Yurdu-Sanat vb.)
Kıymetli gönüldaşlarım,
İslam coğrafyası yıllardır kan gölüne döndürüldü. Yüzbinlerce insan katledildi, milyonlarca Müslüman ülkesini terk etmek zorunda kaldı. Kendisini bütün Türk-İslam âleminin meselelerinde sorumlu hisseden ocağımız özellikle son yıllarda Suriye ve Irak’taki Türkmen kardeşlerimize ve oradan ülkemize göç etmek zorunda kalan kardeşlerimize yardım elini uzattı. Vakfımız ve şubelerimizle birlikte elimizden geldiğince onların feryatlarını dindirmeye, yaralarına merhem olmaya çalıştık. Irak’ta, Bayır Bucak’ta, Halep’te, Yayladağı’nda, Osmaniye’de, Gaziantep’te, Ankara’da velhasıl bu kardeşlerimizin olduğu her yerde olmaya çalıştık. Bu çabaya destek veren gönüldaşlarımıza ve üyelerimize en derin şükranlarımı arz ederim. Onların dertlerini 2015 Mart ayında bir dosya hazırlayarak Sayın Başbakana da arz etmiştik. Burada şunu açıkça ifade edelim ki Türkiye maalesef ne Irak’ta ne de Suriye’deki Türkmen kardeşlerimizin, bu coğrafyada geçer akçe olan askerî güce sahip olmaları istikametinde yeterli destek vermiş değildir. Son Yayladağı ziyaretimizde bize eksiklerden bahsedildi. Türk Ocağı bir dernek, insanî yardım yapıyor. Ancak orada gece görüş dürbünü bile temin edilemediği bize anlatıldı. Irak’ta Erşat Salihi yıllardır bu meseleyi yüksek sesle haykırıyor . Biz, hem Suriye meselesinde hem de onunla ilintili olarak Kobani/Arappınarı meselesinde yapılan yanlışları zamanında ikaz ettik; kantonlaşmaya karşı tedbirleri alınsın, Süleyman-şah türbesi yerinde muhafaza edilsin dedik. Kimsenin Türk milletine, türbeyi taşımayı kahramanlık gibi göstermeye hakkı yok. Bugün gelinen noktada yapılan yanlışlar kabul ediliyor; keşke bir haksız çıksaydık.
Buradan, kendisine Nihal Atsız Türk Dünyasına Hizmet Armağanını verdiğimiz Irak Türkmen Cephesi Başkanı Erşat Salihi’ye, Irak’taki kardeşlerimize; Suriye Türkmen Meclisi Başkanı Abdurrahman Mustafa’ya, cephelerdeki komutanlara ve mücahitlere selam gönderiyorum. Allah yar ve yardımcıları olsun. Kırım Türkleri ile her zaman dayanışma içinde olduk, Rusya’nın içimizdeki destekçilerine karşı hep Mustafa Abdülcemil Kırımoğlu’nun ve yakın geçmişte zalim Rus yönetimi tarafından aşırılıkla suçlanarak faaliyetleri durdurulan Kırım Tatar Meclisinin yanında olduk. Onlara da selam olsun. Doğu Türkistan’da Çin zulmü altında varlık mücadelesi veren Uygur kardeşlerimize, onların anası Rabia Kadir’e selam olsun. Türk Ocakları olarak Türkiye’ye gelmesine izin verilmesi için kampanya yaptık. Destek olanlardan Allah razı olsun. Vatan hainlerinin ve ABD’den, Çin’e, Almanya’dan Rusya’ya pek çok ülkenin gizli açık ajanlarının cirit attığı ülkemize sokulmayan bu kahraman kadınla ilgili kampanyamıza çamur atan sözde milliyetçileri de-ki maalesef bir şubemiz bu konuda hem de Yönetim Kurulu kararı alarak Rabia Kadir’e ve bize alçakça suç isnat ettiği için o şubeyi kapatmak zorunda kaldık- Allah’a havale ediyorum.
Aziz Ocaklılar,
Bölücü etnik ayrılıkçı hareket özellikle açılım ve çözüm süreci boyunca adeta şımartıldı ve bugün milletçe bunun bedelini yüzlerce şehit vererek ödüyoruz. Teröristle müzakere çözüm değil çözülme getirir; teröre verilen taviz teröristi yumuşatmaz, daha fazlasını istemesine sebep olur diyen Türk Ocağı ve Türk milliyetçilerine kulak vermediler. Öcalan’ın ve PKK’nın ipine güvenmeyi dedik, dinletemedik. 6-8 Ekim olayları bile yetmedi. Neticede Temmuz 2015’den bu yana yurdumuzun bir köşesi adeta savaş alanına döndürüldü, büyük illerimizde ise canlı bomba eylemleriyle yüzlerce insanımız katledildi. Sözde çözüm sürecinde PKK’nın bölgede adeta alternatif bir devlet yapılanmasına göz yumuldu; Kobani’ye selam gönderilmek zorunda bırakıldık; Ceddimiz Süleymanşah’ın türbesini bile yerinde muhafaza edemez duruma düşürüldük. Temmuz’dan beri, terörle amansız bir mücadele yürütülüyor, PYD yapılanmasına karşı kesin bir tavır alındı. Zararın neresinden dönülürse elbette kârdır; ancak hükümet çevrelerinden veya devletin tepesinin itibar ettiği bazı kişi ve gruplardan hâlâ çatlak sesler çıkıyor ve giderek de bu sesler artıyor: Burada uyarıyorum:
Bir daha asla ve kat’a, terör örgütü bitirilmeden, teslim olmadan bu mücadelede hiçbir şekilde fütur getirilmemelidir. Geçenlerde “şu şartlar olursa çözüm süreci yeniden başlar” mealinde bir açıklama yapıldı, gelen tepkiler üzerine hemen geri adım atıldı. Yöneticilerimiz bunu asla telaffuz etmemelidir. Buradan açıkça söylüyorum: Tereddüde, yalpalamaya asla müsaade edilemez. Aksi halde şehitlerimiz hiçbirimize haklarını helal etmezler. Bu vesileyle beka ve birlik mücadelesinde şehadet şerbetini içen yiğitlerimizi rahmetle anıyor, gazilerimizi saygıyla selamlıyorum. El’an fiilen sahada mücadele eden yiğit polis, asker ve korucu kardeşlerimizin Cenab-ı Allah yar ve yardımcıları olsun. Onlar bir vatan ve insanlık destanı yazıyorlar. Türk nesilleri onların bu mücadelesini daima minnet ve şükranla anacaktır.
Muhterem gönüldaşlarım,
Yine ifade etmek isterim ki, teröre manevi veya psikolojik destek verenlere de asla müsaade edilmemelidir. Türk Ocakları olarak sözde akademisyen bildirisine karşı Türk milletinin sesini, gerçek Türk aydınlarının ve akademisyenlerinin sesini yayınladığımız bildiri ve yaptığımız basın toplantısı ile duyurduk. Yürütülen mücadele, millî birliğimiz ve devletimizin bekası mücadelesidir. Bunun üzerine, şahıs ve sistem tartışmalarının gölgesi düşürülmemelidir. Aziz Ocaklılar,
Türkiye ateş çemberinden geçiyor. Bu süreçte asıl üzerinde durulması gereken konu budur. Bununla birlikte kabul etmeliyiz ki, siyasî sistemimizde de ciddi bir restorasyona ihtiyaç vardır. Türkiye Cumhuriyeti, gökten zembille inmemiştir; tarihimizin zirve devleti olan Osmanlı Yüce Devletinin bir devamı olarak, onun parçalanması sonucunda rejimimizi değiştirmemizle vücut bulmuştur. Kurucu felsefesi üniter millî devlet yapısına dayanır. Emperyal bir geçmişin bakiyesiyiz. Cumhuriyetin ilk yıllarında yeni bir diriliş için yapılan hamlelerin bir bölümü bugün için bize naif veya hatalı gelebilir; ancak unutmamamız gereken husus şudur: Biz bu vatanı pahalıya edindik ve bir o kadar da paha ödeyerek muhafaza ettik. Bu bakımdan, Cumhuriyetin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşlarına ancak ve yalnız medyun-ı şükran olabiliriz. Bugün bazılarının ucuz kahramanlık yaparak aşağıladıkları o nesil Türk’ün ateşle imtihanında baş rolü oynamıştır. O zamanın teknolojik ve ekonomik şartları düşünüldüğünde önemli başarılara imza atmışlar; fırsat düştüğünde de, Hatay örneğinde olduğu gibi, Türk coğrafyasının gasp edilmiş topraklarını geri almak azmini yitirmemişlerdir.
Aziz Ocaklılar,
Bugün karşı karşıya olduğumuz beka meselesinin hallinin yolu içe kapanmaktan geçmiyor; Türkiye’nin Azerbaycan başta olmak üzere Türk Cumhuriyetleri ile ilişkilerini geliştirmesi, bütünleşmeyi sağlaması; Türk coğrafyasındaki kardeşlerimizin sorunlarıyla yakından ilgilenmesi ve İslam dünyasında mezhep ayırımlarının üstünde ve dışında bir anlayışın neşvünema bulmasına önderlik ve öncülük etmesi gerekiyor. İçerideki fitneye karşı güvenlik tedbirlerinden ve terörle mücadeleden geri adım atılmamalı, teröristler ve uzantılarıyla asla bir daha müzakere masasına oturulmamalı; millî birliği, kardeşliği ve demokrasiyi güçlendirmek suretiyle bu belanın def’ine çalışılmalıdır.
Bu yıl doğumunun 1000. Yılında andığımız büyük Türk mütefekkiri Yusuf Has Hacib’in şu hikmetli sözü her devirde geçerliliğini sürdürüyor:
“ Ey hükümdar, şu üç şey zulüm ve tazyike sebep olur; biri— beyin ihmalkârlığı ki, bundan musibet gelir. İkincisi — halkın başında bulunan insanın zayıf olması; üçüncüsü de — halkın bağrını yiyen tamahkârlıktır.”
Burada hükümdarı bugündevleti yöneten Cumhurbaşkanı, Başbakan ve hükümet olarak okuyabiliriz. Devletin ihmalkârlığından gelen musibetler hayatımızın bütün yönlerinde kendisini göstermiyor mu? Özellikle, “çözüm süreci” denilen gaflet döneminde irtikap edilen ihmallerin yaklaşık on aydır ülkede yol açtığı tahribat, “yurdu yaşatmak için” toprağa düşen yiğitler, yıkılan şehirler, canlı bomba eylemleri hepimizin gözü önünde cereyan ediyor. Tamahkârlığın çevreye ve şehirlerimizin tarihî ve doğal dokularına verdiği zarardan bugün bizzat Sayın Başbakan bile şikâyet ediyor. Biz zamanında “çözüm süreci”nde PKK’nın alan hakimiyeti kurduğunu defalarca yazdık, Sayın Başbakan’a bu süreçte benimsenen yöntemin yanlışlığını da söyledik. Keşke yanılsaydık! Bugün bu ihmal ve hataların bedelini Sur’da, Silopi’de, Cizre’de, Yüksekova’da, Nusaybin’de tertemiz alınlarından PKK’lı kalleşlerce EYP tuzaklarıyla şehit edilen askerimiz, polisimiz, onların geride bıraktıkları ve bir bütün olarak Türk milleti ödüyor.
Bunlar üzerinde uzun uzadıya durulabilir. Lâkin, gün, geçmişte yapılan veya yapıldığı iddia edilen hatalar üzerinden ülkeyi ayrıştıracak söylem ve eylemler yerine geçmişimizi bütünüyle, hatası ve savabıyla, günahı ve sevabıyla sahiplenme; ondan gerekli dersleri çıkararak geleceği inşa etme günüdür. Yıllardır yeni anayasa tartışması yapıyoruz. 12 Eylül ürünü anayasanın büyük kısmı esasen değişmiştir ancak anayasanın bütünlüğü bozulduğundan yenilenmesi gerektiği fikrine katılıyoruz. Bu hususta daha önce müteaddit defalar temel görüşlerimizi açıklamıştık. Burada kısaca bunları tekrarlamakta fayda var:
1-Anayasada, Türkiye Cumhuriyetinde yaşayan bütün yurttaşları kapsayan Türk milleti kavramı yurttaşlık tanımımızın esasıdır, değiştirilemez.
2-Türkiye Cumhuriyetinin kurucu felsefesinden, millî ve üniter devlet yapısından taviz verilemez.
3-Tarihimizin ortaya koyduğu bir realite olan devlet dili Türkçe’nin yanına başka diller eklenemez. Sosyal ve kültürel hayatta farklı dillerin kullanılmasının, geliştirilmesinin önünde hiçbir mani yoktur ama ülkenin ve devletin birliği açısından birden fazla resmî dil olamaz.
4-Türkiye, parlamenter demokrasiyi, kuvvetler ayrılığını, denge-kontrol mekanizmalarını güçlendirmeli, bu çerçevede siyasî partiler ve seçim kanunlarında, parti içi demokrasinin önünü açacak, temsilde adaleti sağlayacak köklü değişiklikler yapılmalıdır.
5-Türkiye, sihirli çözümler aramak yerine, meselelerine akıl ve bilim ışığında, kendi medeniyet birikimi zaviyesinden bakmaya çalışmalıdır. Anayasa ve sistem meselesi, tarihî tecrübesi farklı toplumların kopya edilmesine uygun bir konu değildir.
Muhterem misafirler, aziz Türk Ocaklılar,
Bugün Türkiye’de sivil toplum kuruluşu adıyla faaliyet gösteren yüzlerce, binlerce kuruluş var. Hiç şüphesiz içlerinde bu sıfatı layıkıyla hak edenler de var ancak büyükçe bir kısmı tabela derneği, bir o kadarı da siyasete göbekten bağlıdır. Ülkemizde gerek iktidar yanlısı kuruluşların gerekse muhalefet edenlerin önemli bir kısmı gerçek manada sivil toplum kuruluşu değildir. İktidar nimetlerinden faydalananlara karşı Türkiye üzerinde oyun oynayan güçlerin müzahir oldukları sözde STK’lar. Türkiye gerçekten büyük bir güç olacaksa gerçek manada STK’lara ihtiyaç var. Tarihî müktesebatı ile Türk Ocakları bugün hasbî bir şekilde Türk milletine, Türk-İslâm âlemine hizmet etmeye çalışmaktadır. Bu yönüyle iktidarıyla muhalefetiyle Türk siyasetinde rol oynayan bütün aktörlerin bu Ocağın sesine kulak vermesi birliğimiz ve bekamız açısından elzemdir. Çünkü bu kutlu çatı altında birleşenler için esas olan çıkar değil ülkü’dür; ikbal değil istikbaldir; imtiyaz değil istiklâldir. Çünkü burası, fitnenin kaynatıldığı değil, kurtuluş ve bağımsızlık ateşinin yakıldığı Ocaktır.
Aziz Ocaklılar,
Bu Ocağın sesini daha güçlü bir şekilde duyurmak istikametindeki çalışmalarımız devam ediyor. Geçtiğimiz dönemde başta Üniversite bulunan şehirlerimiz olmak üzere şubemiz bulunmayan yerlerde şubeler açmaya çalıştık. Bu çerçevede Ankara Çankaya ve Polatlı, Adıyaman, Bayburt ve Erzincan şubelerimizi açtık. Halen teşebbüs aşamasında olan yerler de var (Manisa Şehzadeler Şubesi, Gümüşhane vb.). Yurt dışından gelen teklifleri de değerlendiriyoruz. Almanya Türk Ocağı şubesine ilaveten yine Almanya’da Krefeld şubesini açtık. Bu vesileyle şunu da belirtmem gerekir ki, tüzüğe aykırı tutum ve davranışları yüzünden kapatılan şubelerin, ancak ehil ve layık kadrolar tarafından yeniden açılması da mümkündür.
Sözlerimi bitirirken Türk Ocaklarının 44. Olağan Kurultayının ülkemiz ve milletimiz için hayırlı sonuçlar doğurmasını temenni ediyorum. Bizlerin yükü, sorumluluğu ağırdır. Bunun idrakinde olarak nefsanî taleplerimizi bir yana bırakmamız ve Türklüğün yeniden şahlanışının zeminini hazırlayacak nesilleri yetiştirmemiz elzemdir.
Yunus’ça birliğe çağıralım birbirimizi:
Gelin birlik olalım/İşi kolay tutalım
Atsız’ca selamlayalım birbirimizi:
Zafer ümit kaynağının bir çeşmesidir /Zafer birçok gönüllerin birleşmesidir. (…)
Gönülleri birleşenler selam sizlere/Uzaklarda dertleşenler selam sizlere
Ve nihayet merhum Galip Erdem ağabeyimizin “Türk milletini sevmekte birleşenler birbirlerini sevmeye birleşmekte de mecburdurlar.” sözleriyle hepinizi en içten duygularımla ve saygıyla selamlıyorum.