Ali BADEMCİ
alibademci@gmail.com
Söylemeye gerek yoktur ki “Ülkücüyüz” ve her tarafa gideriz! Siyaset mi, seçimden seçime! Şimdi normal zaman seçim yok; Milliyetçiyiz, Cumhuriyetçiyiz, Atatürkçüyüz! Herkes ne derse desin, şahsen umrumuzda değildir! Bu sezon bir kitabımızın ikincisi baskısı, bir hatıra eseri ve pek hacimli olan “İran” kitabımız çıkacak! Yalan söylemiş olmayalım yeni yayımcımız böyle diyor! Şahsen çok emek verdiğim, Şamanizm’den Kızılbaşlığa Şiiliğin Türkmen Yüzü yayıncı bekliyor! Bir yıldan beri üzerinde çalıştığımız Cinggiz-hahan da bitmek üzere! Okulların açılması ile birlikte Ahmet Yesevî Ve Türk Aşîret Yapısına Giriş seri yazısına devam edeceğiz! Sempozyum ve forumlardan hoşlanmıyorum çok zaman alıyor! Bu minval üzere çalışmaya devam edeceğiz! Ne yapalım üç günlük ömrümüz kalmış yan gelip yatalım mı?
Biliyor musunuz; şu meşhûr “İhtilâl Denemesi” ile ilgili bir şey yazmadım, sebebini az çok tahmin ediyorsunuz! Bir taraftan çalıştığım yayınevi, diğer taraftan akademisyen dostlarım ve sevgili öğrencilerim öteden beri siyasî yazı yazmamı istemiyorlardı! Bu hususu zaman zaman gerek kendi aramızda gerekse bu sütûnlarda konuşmuşuzdur. Gerçekten 2013 yılına kadar gerek yazılı basın ve gerekse internet medya için böyle bir isteğim ve hevesim olmadı! 1980’den 2007’ye kadar çalıştığım konularda ortaya koyduğum iddiasız ürünlerimin yayınlanması hususunda da bir telâşım olmamıştır! En çok tiraj yapan kitaplarımdan Cengiz ve Yasası, Timur ve Tüzükatı adlı eserim 1977’de Kayseri’de Yedek Subaylığımda tamamlanmıştı! Basmacılar ve Enver Paşa’ ya daha 1976’da son noktayı koymuştum; zaten o günden beri bir kelimesiyle bile oynanmamıştır! Diğer çaılışmalarım da çok önceden geliyor, belli bir noktaya getirip bırakmıştım. 2007’den sonraki sür’at rahmetli Nevzat Kösoğlu’nın elimizden tutması ile başlamıştı! Bu konuda Erol Kılınç ağabeyin teşvikâtını da unutmak doğru olmaz! Ama ne yapalım ki buraya kadarmış! Türk milliyetçiliğinde adam budamak çok eski bir gelenektir!
Evde çalışmaktan hiç usanmam, aşağı yukarı 25 yıldan beri merkezi ikametgâhım Adana’da haftada bir şehre inerim; kışım yazım pek yoktur; herhalde senenin yarısını babadan kalma yıkık dökük mekânım Türkiye Bayırı’nda ve yazlık evimin olduğu Belen’de geçiririm; fakat kitap lâzım olduğunda koşa koşa Adana’ya gelirim! Altımdaki yaşlı arabanın bütün kilometresi buralara gidiş-gelişle ilgilidir! Medyaya adım atınca TV dâvetleri başladı ki bunu da üniversite ve kurumların konferans istekleri izledi! 2013’den bu yana bütün kitaplarım üçüncü baskıya döndü! Akademisyen dostları konferanslarda böyle tanıdım; sağ olsunlar çok da yardımlarını görüyorum ve faydalı çalışmalar yapıyoruz. Onlar da ısrarla polemik yaratacak siyasî yazı yazmamamı özellikle vurguluyorlar! Hele üniversiteler siyasî bir şahsiyet olarak görünmemi bile istemiyorlar! Elbette böyle bir uğraşa sevdalı değilim; çünkü benim emekli olduğum meslek bu işe müsait değildir! Yazı yazmadan ne durabilir ne de yaşayabilirim! Üstelik sıkı çalışmalarda ara sıra bir şeyler yazmak dinlenmek gibi bir rahatlık da sağlamaktadır!
Elbette iki denemede siyasette başarılı olamadık; çünkü öyle stoklanmış paramız yoktur! Emekli maaşım kıt kanaat ancak geçimimizi sağlamaktadır, ailede hiç varlıklı kişi çıkmamıştır; hayatın ekonomik baskıları bizleri sürekli ezmiştir de şikâyetimiz olmamıştır! Ne yapalım ki kaybetmek kolay halde halde rızk temin etmek öyle değildir! O sebeble yetişkin üç çocuk ve torunlarla yuvarlanıp gidiyoruz! Elbette herşeyin bir beteri vardır; beterden de Allah esirgesin!
Aslında siyasi yazı yazmak ve siyaset yapmak birbirinden çok ayrı şeylerdir! Fakat kabul etmeliyiz ki siyasetin pisliği boldur; hemen insanın üzerine sıçrar. Bunun yanında bizim mesleğimizde tenkid ve polemik olmadıktan sonra işin yürümesi de mümkün değildir; o sebeble gazetecilerin düşmanları çoktur; ama şükür ki böyle bir durum da sezmedim! Üstelik, meslekten gelen dostlar öteden beri “Düşmanlığın da tatlı” deyip bana hava basarlar! Bizim durumuzdaki insanların koşuya gelmesi veya kamyona bindirilmesi çok kolaydır! Netice itibariyle yetişme şeklimiz bellidir ve sokaktan gelmeyiz! Parti ve dernek binalarında barınarak eğitim tamamladık! Ana yok baba yok; büyük âilelerin çocuklarıyız, âilemiz hangi birimiz ile ilgilensin ki! Ancak bir tarafımız kırılırsa, hasta olursak veya cezaevine girersek bizi ararlar! Hep öyle oldu; bunları da İşkence kitabında açık açık yazmışızdır! Başka şekilde, zaten bizi bulmak ve elegeçirmek mümkün değildir! Hayat çizgimiz bellidir, elbette eceli ile ölecek kadar enayi de değiliz! “Ya kendir de, ya sicimde” gideceğimizi de kabul ederiz! Kanundan korkarız ama yazdığımız yazılardan ötürü mahkeme tehditlerine de çok aldırmayız! “Adam sen de” der geçeriz; çünkü bizim mesleğin îdamı yedi aydır; bir gün doğumu ve batımı kadar kısa!
Dinleyelim bakalım; biraz da böyle devam edelim! Konferans ve TV’lerde kurum ayırt etmem! Bir defa Halk TV’de bir programa katıldık diye “CHP’li olmuşsunuz” kabilinden mesajlar geliyor! Söylemeye gerek yoktur ki “Ülkücüyüz” ve her tarafa gideriz! Siyaset mi, seçimden seçime! Şimdi normal zaman seçim yok; Milliyetçiyiz, Cumhuriyetçiyiz, Atatürkçüyüz! Herkes ne derse desin, şahsen umrumuzda değildir! Bu sezon bir kitabımızın ikincisi baskısı, bir hatıra eseri ve pek hacimli olan “İran” kitabımız çıkacak! Yalan söylemiş olmayalım yeni yayımcımız böyle diyor! Şahsen çok emek verdiğim, Şamanizm’den Kızılbaşlığa Şiiliğin Türkmen Yüzü yayıncı bekliyor! Bir yıldan beri üzerinde çalıştığımız Cinggiz-hahan da bitmek üzere! Okulların açılması ile birlikte Ahmet Yesevî Ve Türk Aşîret Yapısına Giriş seri yazısına devam edeceğiz! Sempozyum ve forumlardan hoşlanmıyorum çok zaman alıyor! Bu minval üzere çalışmaya devam edeceğiz! Ne yapalım üç günlük ömrümüz kalmış yan gelip yatalım mı?
Muhabbetle.