DOLAR
EURO
STERLIN
FRANG
ALTIN
BITCOIN

DÜNYA TARİHİNDE TÜRKLER

Yayınlanma Tarihi :
DÜNYA TARİHİNDE TÜRKLER

Halim Kaya

25.08.2024

 

Dünya Tarihinde Türkler” başlığını görünce bir Türk ve Türkçü olarak dikkatimi çekti. Bu kitabı okumalıyım dedim. Kitabın Yazarı Dünya tarihiyle ilgilenen bir tarihçi akademisyen, Türkiye’de de Bilkent Üniversitesinde bir tarihçi öğretim üyesi olarak bulunmuş.

Dünya Tarihinde Türkler” Carter V. Findley’in Türkçeye kazandırılmış ilk eseri değil, Türkçeye kazandırılmış kitaplarının yanı sıra Türkçe yazılmış makaleleri de bulunmaktadır. Carter V. Findley’in “Dünya Tarihinde Türkler” kitabını Türkçeye Ayşen Anadol çevirmiş ve Alfa Basım Yayın Dağıtım San. ve Tic. Ltd.Şti. tarafından Mart 2019 tarihinde ilk baskısı yapılmış. Elimizdeki baskı da bu ilk baskı. Kitap 420 sayfa olup, “Sunuş”, “Giriş”, “1-İslamiyet’ten Önce Türkler ve Ataları”, “Selçuklular, Moğollar, İslamiyet ve İmparatorluk”, “Timurlar’dan Barut Çağına Kadar İslam İmparatorlukları”, “Modern Dünyada Türkler”, “Türkler ve Modernlik”, “Sonuç: Geri Dönüp Türk Kervanına Bakmak”, “Notlarda Kullanılan Kısaltmalar”, “Kaynakça”, “Dizin” başlık ve bölümlerinden oluşmaktadır.

Carter V. Findley daha kitabın nasıl hazırlanıp ortaya çıktığını anlattığı sunuş kısmında Claude Cahen”in Türkler ve Türk tarihi için “Türklerin tarihinde ‘tarihçilerin ilgisini çekecek, başka halkların [milletlerin] tarihlerindeki kadar şey vardır” (S:9) dediğini aktararak Türkler ve Türk tarihi konusunda müspet bir yaklaşım sergileyeceğini ortaya koymuştur. Ancak ülkemizdeki bazı kesimlerin Türk, Türk Milleti ve Türk Tarihi, Türk Musikisi, Türk Kültürü demeye duyduğu alerji çeviri yapan mütercimi de etlisi altına almış olacak ki orada millet kelimesini kullanarak Türk milletine vurgu yapılmasının önüne geçmiş ve halklar kelimesiyle de sanki Türk milleti olduğu gizlenmiş ve kendiliğinden bilinçsizce oluşmuş bir kalabalık kastediliyor şeklinde anlaşılmasına sebep olmuştur.

Carter V. Findley iyi niyetli olduğunu işaretinin ikinci alameti de bu kitap hazırlanırken danıştığı ve destek aldığı kişiler arasında Türler de vardır.  Serdar Poyraz, Lisa Balabanlar, Günhan Börekçi, Filiz Çağman, Zeynep Çelik, Boğaç Ergene, Aylin Güney, Talat Halman, Şükrü Hanioğlu, Metin Heper, Asım Karaömerlioğlu, Ayşe Koçoğlu,  İlber Ortaylı Günsel Renda, Safa Saraçaoğlu, Ayfer Karakaya Stump, Talat Tekin, Mete Tunçay, Ufuk Ulutaş gibi sahasında kendisisini ispat etmiş meşhur Türk tarihçilerinde olduğu çok kişiden görüş ve öneriler almıştır.

Türkler Avrasya boyunca göçerken uygarlıklar arasında da göçmüşlerdir. Ama bu süreçte kimliklerini korumuşlardır. Ayrıca çok uzun dönemler boyunca belirli bir uygarlığı benimseyip o uygarlığın gelişmesine katkıda bulunabileceklerini de göstermişlerdir.” (S.15) diyen Carter V. Findley bunu söyleyerek bir yanlış anlaşılmayı da düzeltmektedir ki o da Türklerin göçebe yaşantısından dolayı “Herhangi bir dönemde, şu ya da bu yabancı grubun onları [Türkleri) pek de uygar görmediği” (S:15) anlayışıdır.

Dünya Tarihinde Türkler” kitabına yirmi altı sayfa gibi çok uzun bir “Giriş” (S.13) yazan Carter V. Findley,  Huntington’dan aldığı “uygarlıklar çatışması” (S.13)  üzerinden uygarlıklar arası bu çatışmada Batı’yı “Batı Avrupa ve Kuzey Amerika”nın temsil ettiğini ve adına modernlik dediği bizce göreceli bir kavram olan evrensel değerleri savunduklarını, bu güne kadar batılılaşmadan modernleşmeyi ise sadece Japonya’nın başardığını (S.13) ifade etmektedir ki bu ifadesiyle Batının evrensel değerleri dediği dayatmanın sadece teknolojik gelişmişlik olarak anlaşılmasına sebep olmaktadır.

Carter V. Findley, Huntington gibi evrensel değerlerin Batı değerleri olduğunu düşünmemektedir. “Batı değerleri ile evrensel değerler arasında bir ayrım yapılmaması” ifadesi ile Batı ile everensel değerlerin farklılığını dile getirdikten sonra bir hataya düşerek “Batı ahlakını ve değerlerini yüce ilkelerin dile getirilişi” (S.14) şeklinde lanse ederek de Batının vahşi kapitalist sömürgeci ve işgalci yapısını gizlemektedir.  Ayrıca “Uygarlıklar Çatışması”nın Batı ve İslam arasında bir çatışmaya dönüştüğünü, ancak çatışan uygarlıkların da “kendi içinde farklılıkları olan ve zenginliklerine ulaşmada eşitsizlikleri barındıran bir çatışma alanı olduğu”nu (S.14) ifade etmektedir.

Türkleri “Türkler dilleriyle, ayrıca kültür ve tarihlerindeki bazı ortak unsurlarla tanımlanabilen, bunu dışındaysa insanın şaşırtacak kadar farklı özellikler gösteren bir halklar gurubu… Uygarlık açısından, zaman boyunca derin dönüşümler geçirmiş…” (S.15) olarak tanımlayan ancak dünyadaki diğer milletlerin Türkleri “Herhangi bir dönemde, şu ya da bu yabancı grubun onları pek de uygar görmediği”ni (S.15) fakat Türklerin de “Avrasya boyunca göçerken uygarlıklar arasında da göçmüş” (S.15) olmalarına rağmen “bu süreçte kimliklerini korumuş” (S.15) olduklarını ve “Ayrıca çok uzun dönemler boyunca belirli bir uygarlığı benimseyip o uygarlığın gelişmesine katkıda bulunabileceklerini de göstermişlerdir.” (S.15) diyerek Türkleri uygar görmeyenlere de bir cevap vermiş olmaktadır.

Carter V. Findley  “Bir gün bir Türk dostumla modern Türkiye’nin bakış açısından Türklerin kökeni ve ve Türk kimliğinden söz ederken, laf olsun diye Türklük denen şeyin doğudan batıya bütün Asya’yı aşan bir otobüse benzediğini söyledim. Yolculuk uzun sürmüş, otobüs ikide bir mola vermişti. Her molada sandık, sepet ve torbalar indirilip bindiriliyordu. Otobüs güzergâhının nerede başlayıp nerede bittiği çoğu yolcunun umurunda değildi. Çoğunun niyeti kısa bir mesafeden sonra inmekti. Otobüsteki diğer yolcu yolcularla aralarındaki ortak noktaların farklardan daha fazla olduğu belki akıllarından bile geçmiyordu. Arada otobüs bozuluyor, yoldan temin edilen yedek parçalarla onarılıyordu. Türkiye’ye varıldığında, yolculardan ya da eşyalardan hangisinin bütün seyahati aynı otobüsle yaptığını ya da böyle bir yolcu olup olmadığını kimse hatırlamıyordu. Otobüs bile değişmişti. Bütün bunlara rağmen adı ‘Trans–Asya Türk Otobüsü’ idi.” (S.16)  ifadelerinde Türklerin Orta Asya’dan Batıya yaptığı göçü bir otobüs yolculuğuna benzetmiş ancak bu otobüs yolcularının hepsinin birbirinin farkında olmadığını bazılarının yol üzerinde erkenden indiğini, bazılarının sonradan bindiğini bütün bu değişimlere ve farklılıklara rağmen gelenin Türk Otobüsü ismini taşıdığını, hem temas ettiği kültürlerden alıp verdiğini hem de etkin kültürün adını taşımasından dolayı farklılıkların Türkleştiğinden bahsederek Türk milletinin oluşumunu gerçekleştirdiğini söylemektedir. Hatta bu otobüs yolculuğunun tek güzergâh yani yoldan olmadığı gibi tek otobüsle de olmadığın tarih boyunca farklı otobüsler ile yapılan göçün farklı yolları izleyerek batıya doğru sürdüğünü ifade etmektedir. Tam burada milleti birbirine bağlayan dini, tarihi ve kültürel bağları Joseph Fletcher’in geliştirip öne sürdüğü Türk tarifi olan Halı dokuma modelini (S:17) örnek vererek Türklerin halını ilmek ve desenleri gibi birbirine geçtiğini ve bir bütün olduğunu söyleyerek izah etmektedir. Ve nihayet Türkleri bir araya bağlayan bağların en önemlisinin dil olduğunu  “Dilciler Türk halklarının birliğini en açık seçik dilde görebileceğimizde ısrar ederler.” (S.32) diyerek ortaya koyar. ASncak dilinde neredeyse Türk halklarının birbirini anlamayacak kadar farklılaştığını söyler ki bu arada emperyalist devletlerin Türk dili üzerine oynadığı, onları birbiriyle anlaşamaz hale getirmek için alfabeleri ve dilleri üzerinde oynadıkları oyunları görmezden gelir, lehçeleri dil olarak alır ve farklılık sayar da yine de Türkleri birbirine bağlayan dilin ortak yanlarının olduğunu söyler.  Carter V. Findley’e göre Türkçenin lehçeleri ve konuşulan yerler ile konuşan Türkler   “İç Asya’da konuşulan Türk dilleri [lehçeleri] tarihsel evrimleri sırasında birkaç gruba ayrılmıştır; bunlardan üçü kalabalık nüfuslarca konuşulur. Bu büyük dil gruplarından biri güneydoğudadır, Çin sınırı boyunca ve [Çin işgali altındaki Doğu Türkistan’da] Orta Asya’da konuşulur ve Uygur ile Özbek dillerini kapsar. Kuzeybatı grubu da büyüktür; Kırım Tatarları, Kazan Tatarları, Başkırlar [Başkurtlar], Kazaklar ve Kırgızlar gibi Kırım’dan Volga-Ural bölgesinde ve Kazak bozkırlarına kadar uzanan yerlerde yaşayan halklarca konuşulur. Güneybatı dil grubu, yani Ortadoğu’ya gelen Türk halklarının grubunda Türkmence, Azerice, Türkçe vardır. (Orta doğu Türklüğü denen Azerbaycan, Türkmenler ve Türkiye Türkleri sadece Batı Türkçesi konuşurlar, Azerice ve Türkmence, Türkçe gibi farklı Türkçeler olarak ifade etmek yanlıştır.] Bütün bunların içinde bazı küçük gruplarca konuşulan başka dillere de rastlanır. Dördüncü bölgesl grup, yani kuzeydoğu grubu, en kalabalık Rusça vasıtasıyla Yakutlar diye bildiğimiz Sakalar olmak üzere, küçük Sibirya halk gruplarından oluşur. Son iki grup ise arkaik özellikleri olup diğer Türk dilerliden ayrılmış bulunan Rusya’daki Çuvaş ve İran’daki Halaç dilleridir [Türkçenin lehçeleridir].” (S.32-33) ifadesindeki gibi ayrılmıştır.

Carter V. Findley Türklerin tarih sahnesine çıkışı ve Türkçenin konuşulması hususunda “dilbilimcilerin savına göre ön-Türk dili İÖ.3000-500 gibi erken bir tarihte bile konuşuluyordu ama Türkler ancak İS.6. yüzyılda tartışılmaz biçimde tarih sahnesine çıktılar.”  (S.41) diyerek kendi kendisiyle çelişmekte sanki Türk dilini konuşan insanların asimile olmuş başka milletlerdenmiş gibi etnik manada Türklerin mevcut olmadığını söylemektedir. Eğer bir dil var ve o dilin adı Türkçe ise o dili yapanlar ve konuşanlar da Türk’tür.

Carter V. Findley “Arkeolojik kanıtlara göre bu dönemde [neolitik çağ] tarım İç Avrasya’ya, örneğin İÖ. 7000 civarında bugünkü Türkmenistan’ın güney sınırlarına doğru yayılmaya başlamıştı. (…) Uzun yıllar boyunca bölgede buğday ve pirinç yetişmiş, meyvelerin ünü (elma, şeftali, nar, kayısı, kiraz, kavun ve üzüm; dolayısıyla şarap) her yere yayılmıştı. İç Asya’da tarım kuşaklarındaki ürün fazlası sayesinde İÖ.3. binyıl gibi erken bir tarihte bile kasaba ve kentler ortaya çıktı. Zaman içinde bu kentler birer ticaret ve zanaat merkezi oldu ve ‘özgün bir vaha kültürü’ gelişti.” (S.43) ifadelerinden anlıyoruz ki Türkler daha İÖ. 7000’li yıllarda yerleşik hayata geçip tarım yapıp hububat yetiştirmişler ve meyvecilik yaparak da üzümü işleyerek şarap yapma teknolojisini geliştirmişler. Aslında bu Türk mimarisine ve Türk kültürüne laf edenlere bir cevap teşkil etmektedir.

Yunanlıların İskit, İranlıların Sakalar” (S.45) “kubbeli, keçe kaplı çadırlarda yaşıyordu ancak daha sonra Türklerin ve Moğolların kullanacağı sökülebilir çadırı henüz geliştirememişlerdi, dolayısıyla evlerini arabalarla nakletmek zorundaydılar.” (S.46) ifadelerinden de anlaşılıyor ki İskitler bir mimari tarz olarak taşınabilir çadır sistemini geliştirmişlerdir. Ayrıca Türk kültürünün yüksekliğini göstermek istercesine  “Altay sıradağlarındaki Pazarık’ta 1949’da bir kurgan kazıldığında, donmuş toprak tabakasında İskit tipi bir kültürün izleri bulunmuştu. Buluntuların en dikkat çekeni gayet incelikli dokunmuş bir halıydı; neredeyse dört metrekareydi (1,83X2,00 metre) ve İran ile Orta Asya arasında ki geçiş bölgesinde (bugünkü Türkmenistan), İÖ. 383-332 arasında üretilmiş olmalıydı. Sanatın sınırları olmadığını gösterirmişçesine, halının motifleri İran ve orta Asya’da çok rastlanan türdendi.” (S:47) diyerek sanat eseri bir kültür ürününü de örnek vermektedir. En önemlisi de bu Pazarık “Halının düğümleri bugün Türkiye’de dokunan halılara özgü olduğu bilinen ve Gördes düğümü denilen türdendir.” (S.47)

Genel Kanıya göre Şyungnular, en azından hükmeden kılan, bir Türk kimliğine ya da en azından bir Altay kimliğine sahipti ya da böyle bir kimliği edinmek üzereydi.” (S.52) diyerek İskitlerden sonra Türklerin atası olarak Şyungnular’ı ele alan Carter V. Findley göre “Şyungnular özellikle önemlidir, çünkü ilk bozkır imparatorluğunu kuran onlardır.” (S.51) Çin Han Hanedanına İÖ.480-4221 tarihleri arasında yenilirken gerçekleştirmiş oldukları kabile merkezli mikropolitik birlikten vazgeçerek imparatorluk makropolitikasına geçerek oluşturdukları öncü örnek birlik karşısında Çin’in Han Hanedanı İÖ 202-İS9 yılları arasında Şyungnular’dan sınırlarını koruyamaz hale gelmiştir. İskitlerin kendilerine üstünlük sağlayan tekerli araba ve seyyar kubbeli çadır, bozkıra dayanıklı hızla hareket etmeyi sağlayan at ve at üstünde giderken geri dönerek ok atan savaşçı askerler yetiştirmesi, demir ve tunç aletler yapmalarından sonra Şyungnular da ıslık çalan oklar ve iki oku peş peşe atabilen özel bir yay yaparak üstünlük sağladılar. Şyungnular’ın çanyüsünün en büyük oğlu olan Modun babasının başka bir oğlunun çanyü olmasını sağlamak için kendisine suikast yapacağını anlayınca babası Çanyü Touman (Toğman) ile gittikleri bir avda ıslık çalan bir oku babasına doğru attı ve adamları da ıslık çalan okun gittiği yere ok atınca Modun babasını öldürmüş oldu. Şyungnular daha sonra Çinlilerin verdiği çeşitli hediyeler kanarak ve siyasi hileleri sebebiyle merkezi yönetimden uzaklaşıp zayıf düşerek Çin egemenliği altına girdiler, Çin egemenliği altındayken Xianbiler (Şiyanbi) çanyü unvanını terk edip “daha sonraları bir Türk hükümdarın en itibarlı unvanı sayılacak olan “kağan”ı benimsediler.” (S.62)

Carter V. Findley “Şyungnudan sonra kurulan bir diğer devlet de Ruran ya da Ruanruan Kağanlığı’ydı ki bunlar muhtemelen Avrupa kaynaklarının Avarlar dediği halktır. Kabile adı olarak ilk kez ‘Türk’ü benimseyen de Ruanlara bağlı kabilelerden biriydi.” (S.62) ifadelerinde ilk Türk isimin kullanan kabile olarak kastettiği tarihte 552-774 yılları arasında hüküm sürmüş ve devlet olarak ilk Türk İmparatorluğunu kurmuş Göktürk Kağanlığı Şyungnular’ın bir kabilesi olarak Türk ismi kulanmış bir kabiledir. Çünkü Ruanruan kağanlığı MS 330-555 yılları arasında yaşamış ve Göktürk isyanı ile zayıf düşerek yıkılmıştır. Hatta bu hususu Carter V. Findley ilerleyen sayfalarda “552’de Orhon Irmağı kenarınd ilk Türk Kağanlığını kuran Türkler farklı bir Şyungnu kabilesiydi ve soy adları A-şih-na ya da Aşina’yadı.” (S:66) diyerek dikkat çekmekte ve Şyungnular ile Göktürklerin aynı milletten olduğuna işaret etmektedir. Carter V. Findley paragraf başından beri anlatılanları “Çin kaynakları Türklerin tarihini 439 yılına kadar götürür; bu tarihte hepsinin soy adı A-şih-na olan 500’e yakın aile Ruran topraklarına yerleşmiş, devlet hesabına demir araç gereç yapmaya başlamışlardı. Ruran devleti, mutlaka bu ailelerinde baskısıyla dağıldığında, A-şih-na’lar 552’de iktidarı ele geçirdi. Tam bu noktada ‘Türk’ sadece bir kabile adı olmaktan çıkıp siyasi bir yafta haline geldi; yavaş yavaş bu ad asıl Türk kabilesinden gelmeyen çeşitli halklar içinde kullanılacaktı.” (S.70) ifadeleriyle derli toplu izah ederek bir açıklı kazandırmaktadır. Bu ifadelerden de anlaşıldığı üzere Türk kelimesi İslamiyet’ten sonra ırka ve etnisite ifade etmeyen manada uydurulmuş bir kavram değildir. Aksine etkin ve hâkim bir Türk kültürü etrafında etkin bir siyasi gücün topladığı akraba topluluklardan oluşan etnik ve genetik özellikleriyle bariz bir Türk ırkının, Türk milletinin varlığına işaret etmektedir.

Anadolu’nun Türkleşmesi üzerine çeşitli görüşler ileri sürülmüş çeşitli tarihler verilmiştir. Carter V. Findley de Anadolu’ya ilk Türk göçlerini “Orta Asya nüfusu gitgide daha fazla Türkleşmekteydi. Türk kabileler Şyungnu döneminden beri Orta Asya ve Karadeniz bölgelerine göç etmekte, İranî halklar ile diğer grupların ya yerine geçmekte ya da onları massetmekteydiler.” (S:86) ifadesinde olduğu gibi Şyungnuların yıkıldığı 552 yılına bakılırsa daha erken zamanlara kadar götürmektedir. Tabi Anadolu’daki ilk Türk varlıkları konusundaki başka bir görüş de Nuh’un oğlu Yafes’e dayan şecerelerinden yola çıkarak geliştirilmiş olan Türklerin Ortadoğu’dan Orta Asya’ya doğru gidip tekrar geri gelmeleri şeklindedir.

Carter V. Findley Türklerin Müslümanlaşmasını ele aldığı ikinci bölümde (S.95) Türklerin kendi açılarından İslamlaşmalarını meşrulaştırmak istediklerini savunur ve bunun delili olarak da Kaşgarlı Mahmut’un Divan-ı Lügâti’t-Türk adlı eserinde bir hadis uydurduğunu ileri sürer. Söz konusu Hadisi Şerifin “Doğuya yerleşmiş bir ordum var, onlara Türk dedim. Bir halka kızdığımda, onları Türklerin boyunduruğu altına sokarım.” (S.95) Kaşgarlı Mahmut 1008-1102 yılları arasında yaşamış olması dolayısıyla Sahihi Buhari Hadis Külliyatının yazılış tarihi İmam Buhari’nin 870 yılındaki ölümünden önce olacağı için bize bu hadisin diğer hadis kaynaklarında olması gerektiği düşüncesine sevk etmektedir. Bu konu Prof. Dr. Zekeriya Kitapçı tarafından “Tarih Objektifinde Hz. Peygamberin Hadisleri ve Türkler” adlı makalede müstakil olarak ele alınmış ve Kütüb-ü Sitte denen 6 Temel Hadis Kitabında Türklerle ilgi hadislerin olduğu görülmüştür. Ancak bu hadisin Türklerin moralini yükseltmek için uydurulduğu izaha çalışılmıştır.

Bilimsel tarih açısından inandırıcı olmasa da, böylesi bir anlatı [efsane ve destanlar gibi], dinleyenlere dinsel açıdan anlamlı gelenin bir kaydı, yani kutsa bir tarih olacaktır. Böyle kutsal bir tarih günümüze ulaşmıştır. Çağatay Türkçesindedir ve Moğollardan sonra kurulan bir devletin, Coci Ulusu ya da Altın Orda’nın Özbek Han zamanında (sal. 1313-1341) Müslümanlığı kabul edilişini anlatır.” (S.104) Türklerin eski din adamları Kamlar ile yeni dinlerine mensup Müslümanlar arasındaki bir mücadeleyi ve Müslümanların fırından yanmadan çıktıklarını anlatarak İslam’ın gerçek bir din olduğu anlatılır.

Oğuz Türklerinin kökeni hakkındaki efsanelerin İslami versiyonlarında, bebek Oğuz anası Müslümanlığı kabul edene kadar memesini emmez.” (S.107) Oğuz Türklerinin İslam’ı kabul edilişleriyle ilgili efsanede de hem Oğuz kağan yüceltilmiş hem de İslam’ın Allah katından indirilen gerçek bir din olduğuna işaret edilerek Türklerin İslam’ı kabul etmeleri İslamlaşmaları kolaylaştırılmıştır. Başka bir “Oğuz anlatısının 17. Yüzyıl versiyonunda Türkler Nuh ve [Nuh’un oğlu] Yafes zamanından beri Müslüman’dırlar ancak alınca han’ın hükümdarlığı sırasında öyle zengin olurlar ki Allah’ı unuturlar. Oğuz Alınca Han’ın torunun oğluydu.” (S.107)

Böyle bir kültür [Türk İslam edebiyatı] 11.yüzyılda, Karahanlı Hanedanı ve tebaasının kitle olarak Müslümanlığı kabul ettikleri Maveraünnehir’de ortaya çıktı.

Carter V. Findley oluşturulan Türk İslam edebiyat ve kültürünün sözlü geleneğinin ilk temsilcisi olarak Anadolu Rum Selçuklularını sayarken “1071 ile Moğolların Rum Selçuklularını istilası (1243) arasında belki de bir milyon Türk Anadolu’ya girmiş; en büyük etnik grup olmamakla beraber bütün bölgeye yayılan tek grubu oluşturmuşlardır.” (S:120) Türk İslam edebiyat ve kültürünün ikinci evresini Anadolu dışındaki Karahanlıların, üçüncü evresini de 14. yüzyılda Osmanlıların oluşturduğunu ifade eder.

Carter V. Findley’in Arapların Anadolu’ya ‘bilâdü’r-Rûm” demelerinden dolayı Anadolu Selçuklularına “Rum Selçukları” dediğini görüyoruz. Anadolu Rum Selçuklarının hüküm sürdüğü Malazgirt zaferinin kazanıldığı 1071 tarihi ile Moğolların Anadolu’yu işgal ettikleri 1243 yılları arsında bir milyon Türk’ün Anadolu’ya göç etmesi o zamanı nüfus sıklığı bakımında büyük bir sayı oluşturmaktadır. Kaldı ki Malazgirt savaşından daha önce de gulam askerler olarak ve İslam’ı kabul etmiş Müslüman Türkler olarak Anadolu’ya gelenler ile bu bir milyonluk sayı daha da artıp büyüceği aşikârdır. Carter V. Findley bunlara dikkat etmeden ama fethedilen ülke halklarının yaşadığı dönüşümü dile getiren “Türkler Anadolu’ya 1071’de fatih olarak gelmişse bile, gelecekteki Türk halkı fatihler kadar fethedilenlerin de soyundan olacaktır.” (S.122) diyerek yerli halkın Türklerin hâkim kültürü altında Müslümanlaşıp Türkleştiğini ifade etmektedir. Zaten dünyadaki bu imparatorlukların geniş coğrafyasında yaşayan halklar her imparatorluğun etkin hâkim nüfusuyla defalarca kaynaşmış ve dönüşmüş olduğu tarihi bir gerçekliktir.

Carter V. Findley’in “bölgenin nüfusu ve halk kültürü gitgide Türkleşirken edebiyat dili Farsça ve Türk dillerinin doğu biçimleri olacaktı. Türkçe konuşan nüfus gitgide artarken edebiyatta Farsça-Türkçe çift dil kullanımı, Türk halklarının ‘ulusal’ kimliklerini nasıl İslamiyet ve İslam uygarlığına gömdüklerini gösteren başka bir örnek sağlar. Ama aynı anda, İç Asya’da, Azerbaycan’da ve Anadolu’da, Türklerin yoğun oldukları ve siyasi iktidarı ellerinde tuttukları her yerde Türkleşme sürüyordu.” (S.129) aslında devletin ve aydınların Türkçe’nin yanında Farsça’yı da devlet ve edebiyat dili olarak kullandığını, ancak halkın Türkçeden vazgeçmediğini, gittikleri yeri de dilleri Türkçeleştirdikleri ve nüfus yoğunluklarıyla Türkleştirdiklerini yani etkin ve hâkim olanın Türk dili ve Türk nüfusu olduğunu anlıyoruz. Belki Carter V. Findley’in bu ifadelerinden çıkarılacak yan manada da yerli halklarında Türkleştiği ve Türkçe konuşmaya başladığı şeklinde olabilir.

Carter V. Findley göre “Hem karizmatik hem de üretken olan Cengiz ve soyu sadece imparatorluklar kurmakla kalmamış, çeşitli halkların da ortaya çıkmasını sağlamıştı: Büyük Okyanus’tan Hazar denizine uzanan bölgedeki on altı halk arasında yapılan genetik araştırmalar erkeklerin hemen hemen yüzde 8‘inin (dünya erkek nüfusunun yüzde 0,5’i) neredeyse aynı y kromozomunu taşıdığını gösteriyor; bu kromozomların varyasyon kalıpları da bu erkelerin muhtemelen bir tek Moğol soyundan, yani kuşkusuz Cengiz Han’ın altın sülalesinden geldiğine işaret ediyor.” (S.136)

Carter V. Findley Cengiz Han’ın halefi ile Hz. Muhammed (a.s.)’ın halifeleri arasındaki seçiliş üzerinden Şia ve Ehli Sünnet arsındaki farkı ortaya koymakta ve Ehlisünnetin bu seçimde Müslümanlar arsındaki en liyakatli kişiyi seçtiğini, Şiilerin ise Hz. Muhammed’in soyundan gelenlerin seçilmesi gerektiğini savunmaları üzerinden Şiilerin Hz Muhammed (as) soyundan gelenleri seçmesi ile Moğolların Cengiz Han soyundan gelenleri seçerek (S.148) benzeştikleri ifade etmektedir. Bu aynı zamanda Ehli Sünnet sayılan mezheplerdeki halife devlet yöneticisinin “Kureyş Soyundan” olma prensibinin de aslında Ehli Sünnet bir prensip olmadığını da ortaya koymaktadır.

Carter V. Findley Timur imparatorluğunun kuruluşunu “Aksak Timur (ö.1405) diye bilinen bir komutan-Farsçada Timur-i Leng- bu Orta Asya devletlerinin en dinamiğini Çağatay Ulusu’ndan meydana getirdi.” (S.165) şeklinde ifade eder ve bu imparatorluğun kurucusunun da aslında etnik olarak Türk olmadığını ancak Türkleşmiş olduğunu “Türkleşmiş Moğol Barlas kabilesinde doğan Timur” (S.167) şeklinde ifade eder. Timur her ne kadar fetihler yapan fatih bir komutan olsa da o “Fetihlerine ek olarak Timur, Müslüman âlimleri ve mutasavvıfları himaye etmekle de ün kazanmıştı.” Timur’un bu ilim sever ve âlimleri koruyup kaştaran tavrı da “[Timur’un] Saltanatı döneminde Orta Asya’da Nasturi Hiristiyanlık ile Türkler ve Moğolların geleneksel dinlerinin ortadan kalkışı, üstün askeri yeteneğine ya da zalimliğine değil, himaye ettiği mutasavvıfların çekim gücüne bağlanabilir” (S:168) netice vermiştir. Bu ifadeler İsla dinin kılıç zoruyla yayılan bir din değil ilim ve tasavvuf yoluyla yani İslami bilgi ve yaşayışın örnek olmasıyla yayıldığını göstermektedir. Nitekim Osmanlılar zamanında da Bizanslı Grandük Notoras İstanbul için “Şehirde Latin külahı görmektense Türk sarığını yeğlerim.” diyerek Müslüman Türklerin yönetimi altına girmeye sıcak baktığını ifade etmiştir.

Carter V. Findley imparatorlukların ya kuruldukları yer adına göre -Anadolu’da kurulanlara “Rumlu”, Suriye’de kurulanlara “Şamlu”- dendiği ya da kurucusunun adıyla anıldığı- Osmanlı- gibi isimlendirildiğini ve kurucusunun adıyla isimlendirilmiş Osmanlı imparatorluğunu Türk dünyasının en uzun yaşayan devletlerinden biri olması yanında “İslam tarihindeki en uzun süren, en büyük devletlerden biri olan Osmanlı İmparatorluğunun gerçekten çok farklı insan unsurlarını birleştirerek kurul”duğunu (S:179) ve “Taraftarları[nın] kabilelerine kurucusuna izafeten Osmanlı adını verdi”klerini Osman’ın kabile soyunun ne olursa olsun etrafında toplanan Türk ve Türk olmayanların soyları farklı olsa da önderlerinin ismi Osman ile anıldıklarını ifade etmektedir. Hatta Carter V. Findley “İlk Osmanlı hükümdarlarının maiyetinde Hıristiyanların, çoğunlukla da Rumların son derece önemli yeri vardı.” (S.181) diyerek Osmanlıların halkın soyca Türklüğüne titizlik göstermediği gibi dini kökenlerine de pek titizlik göstermeyip çeşitli soy ve dinden olanları tebaa olarak yeni bir oluşum içersinde topladıklarını ifade etmeye çalışmaktadır.

Acaba Osmanlı için Carter V. Findley’in söylediği “Osmanlı İmparatorluğunnu müstesna oluşunun sebebi sadece İslam ya da Türk-Moğol tarihindeki en uzun süre ayakta kalan ve en büyük devletlerden biri olması değildir. Osmanlı-Türk saray kültür ve dilinin kozmopolit niteliğini hesaba kattığımızda bile, aynı dönemdeki Türk kökenli hanedanlar arasında, demografik ve kültürel olarak en güçlü Türk damgasını vuran da Osmanlılardı.” (S.201)   bu sözünden daha ala bir söz söylenebilir mi? Söylenmiş midir? Yani Osmanlı Türk nüfus bakımında ve kültür bakımından Türk’ün en muhteşem eseridir.

Türklerin tarih boyunca izlediği medeniyet ve kültür yolunu iki farklı aşamada ele alan Carter V. Findley, bunların birincisi olanını “Türk halklarının geçirdiği ilk büyük dönüşüm, yani İslam dünyasıyla bütünleşmeleri… Bazı Türkler Ortadoğu’da İslamiyet’in eskiden beri egemen olduğu topraklara göç ederek İslam gelmişlerdi; öte yandan İç Asya’da eskiden başka dinlerin egemen olduğu topraklarda yayılan İslamiyet oradaki Türklerin ayağına gelmişti.” (S.219) şeklinde ifade ederek Türklerin din değiştirerek İslam’a girmelerinin birincisinin kendilerinin İslam ülkelerine gelerek ikincisinin de İslam tebliğcilerinin Türk yurtlarına gelerek gerçekleştiğini, medeniyet ve kültür yolculuğunun ikincisi olan ise “modern dünyaya dâhil oluşlarında ise Türkler modernlik ayaklarına gelsin diye bir yerlere gitmek zorunda kalmadılar; yine de daha sonra bazıları dünyanın dört bir köşesine dağılıp diyaspora oluşturacaklardı.” (S.219) şeklinde ifade ettiği modernlik karşısındaki değişimlerini ifade etmektedir ki modernlik ile Türklerin karşılaşmalarını da “20. Yüzyılın ilk çeyreğinde bile, Türkiye Türklerine artık bir dış gücün boyunduruğu altına girme tehdidiyle birleşmiş gibi görünmüyor, kendini nihai olarak küre selleşme adıyla bilinecek bir güç olarak sunuyordu; eski Sovyetler Birliği’nde yaşayan Türk halkları ise bunu görmek için yüzyılın sonuna [1991’de Sovyetler Birliği yıkılana] kadar bekleyeceklerdi.” (S.220) şeklinde tespit ederek din değiştirerek İslam’a girmeleri ile modernliği seçmelerinim sonucunda olacakları da “Türklerin ilk büyük dönüşümünün merkezinde açık ve seçik din değişikliği vardı; elbette sonuçlarını herkes farklı yaşadı. İkinci büyük dönüşüm [modernlik] ise din değiştirme kadar basit olmadı; daha ziyade, henüz dokunmaya başlanmış olan yeni ve küresel bir kültür kumaşının dokusuna dâhil olma süreciydi. Bu dahil oluş beraberinde ‘bireyin ve toplumun yeni örgütlenme biçimlerini, yeni düşünce üretim biçimlerini ve dünyayı (ve kişinin bu dünyadaki yerini) yeni tasavvur biçimlerini’ getiriyordu. Bundan sonra Türk halklarının kimlik kumaşı yeni bir biçimde dokunmakla kalmayacak, bu küresel dokunun ağına gitgide daha fazla dolanacaktı.” (S.220-221) şeklinde ifade ederek Türklerin modernlik ile küresel bir kültürün oluşumunu daha başlangıçta yakaladıklarını ancak bu küresel kültür oluşup gelişerek genişledikçe Türk kimliğini daha farklı bir yapıya dönüştürüp dünya halklarından herhangi bir olacağını okuyoruz. Gerçi Medeniyet değiştirmeyi Türk sosyologları din değiştirmekle alakalı görmüşler, din değiştiren milletlerin kültür ve dolayısıyla kimliklerinin değişeceğini söylemişlerdir. Türkiye Cumhuriyeti kurulalı beri yaşanan yüz yıllık tecrübe göstermektedir ki Türkler, Müslüman Türk kalarak modernlik denen çağdaşlığı bir şekilde hayatlarına intibak ettirmişler, Carter V. Findley beklediği başkalaşım tam anlamıyla gerçekleşmemiştir.

Carter V. Findley’in modernlik tarif ve izahından meçhulü ve anarşiyi arzulamak gibi bir mana çıkmaktadır. Sanki modernlik gelecekte ne olacağını bilmeden peşine takınılan meçhulün getirdiği anarşiye sahip çıkmak gibi bir durum arz ediyor. “[Modernlik] geleceğe dönük bir çağdır ve bu dünyanın şu andan ya da geçmişten belki çok daha iyi olacak bir geleceği olarak anlaşılmaktadır.” (S.224) Carter V. Findley bu tarifi verdikten sonra modernliğin mekânda ileri gitmek olmadığını mantık, akılcılık ve deneylerle elde edilecek nitelikli gelişmeler olarak açıklamaya çalışır. Ancak Carter V. Findley’in modernliğin programlarını tanımladığını söylediği “din dışı ideolojiler ve binbir çeşit yeni kültürel ifade biçimi” (S.224) modernliği meçhule yollayan etkenler olarak görülmektedir. Carter V. Findley’e göre modernite her ne kadar din dışı bir modernlik öngörse de “akıl hiçbir zaman inanca galebe çalmamışsa da, laiklik belirgin bir ideal ya da modernliğin tanımlayıcı özelliği” (S.224) olarak taraftar kazanmıştır. Carter V. Findley modernliği tercih ettiğini söyleyen Türkleri din değiştirmiş gibi düşünmüş ki “modernliğin art arda getirdiği yenilikler, her şeyi kapsayan tek bir ideolojinin [İslam’ın] çemberini kırmaktadır. Kendi ideallerinin [İslam’ın] evrenselliğine inananlar için bu son derece rahatsız edicidir.” (S.224) ifadeleri kullanabilmiştir. Yine Carter V. Findley göre modernliğin bu büyük ölçüde laik karakteri getirdiklerine tarafsız bir değer atfetmesi nedeniyle bu yeniliklere talip olan başka kültür ve toplumlar yeniliklere ön ayak olan milletlerin sömürgeci emperyalist yayılımlarını aynı anda bir tehdit olarak görseler de modernliği kolayca kabullenmelerini sağlamaktadır. Kendi din ve kültürlerinin değişim karşısında tehlikede olduğunu, vatanlarının işgale edilip sömürülmek istendiğini bilerek modernleşmek isteyen milletler teşbihte hata olmazsa “kasabın bıçağını yalayan ö…” gibi davranmaktadırlar. Modernlik ulus devlet kavramını getirip Osmanlı gibi çok uluslu devletleri yıktı. Carter V. Findley “çeşitli halkların ‘modernliğe giderken ve modernlikten geçerken izlediği yolların’ farklı oluşudur.” (S.226) ifadesiyle modernliğin değiştirmek istediklerine izleyecekleri bir metod ve usul getirmediğini, belli ve bilinen bir program ve planının olmadığını gayet net bir şekilde izah etmektedir.

Modernliğin daha iyi anlaşılabilmesi için modernliği seçenler; 1-Modernlikte en talihli olan Avrupa toplumları bile kendi içlerinde değişirken kendi yollarını izlemiştir.2-Avrupalı göçmenlerce oluşturulmuş Kuzey ve Güney Amerika, Avustralya, Büyük Okyanus Adalarında oluşturulan yeni Avrupa toplumları modernliği icat eden Avrupa toplumlarıyla aynı fikirlerden yola çıksalar da dışarıdan maruz kaldıkları sömürge olmak ve şehirleşme, içerde de ırklar arası problemlerle karışmış bir yol izlediler (S.226).  3-Sömürgeler ya da sömürgeleştirilmek istenenler sömürgeci güçlerle çatıştı, dışarıda oluşmuş modernliği getiren sömürgecilere karşı seçicilikle kabul ettikleri modernliği kullandılar. 4-Dışarıdan teşvik edilen modernleşme yoluyla Avrupa –Amerika emperyalizminin tehdidi altındaki toplumlar sömürgeleşmemek için sömürgeci toplumların bazı özelliklerini başarıla ithal etmeleri (S.227) gibi modernlikle dört şekilde karşılaşıp kabullenmek zorunda kalmışlardır.

İç Avrasya Türkleri ve Rus İmparatorluğu ile Sovyetler Birliği zamanında Azerbaycan, Batı Türkistan tarihleriyle bu ülkelerdeki yenileşme hareketleri ile Bat Türkistan’daki ceditçilik hareketinin oluşumu ve mücadelesini, Doğu Türkistan’ın Çin tarafından işgali ve işgalinden önceki idari yapılar hakkında bilgiler verdikten sonra Osmanlıdaki yenileşme hareketlerini ele alan Carter V. Findley göstermiştir ki Osmanlılar yenileşme, modernleşme, kalkınma hamlelerini ıskalamamışlardır. III. Selimin Mizam-ı Cedit ve İrad-ı Cedit askeri ve mali reformlarından sonra II. Mahmud’un Yeniçeri Ocağı’nı lağvedip (1826) Sekbân-ı Cedit ordusunu kurmaya çalışması “dinamik ve sürekli bir reform döneminin başlangıcı oldu; bu reformlara iltizam sisteminin yerine [günümüzün ve modern dönemin vergi sistemi olan] doğrudan vergi toplama sisteminin geçirilmesi, tahsilât ile tediyenin (kamu alacaklarını toplanması, para toplama-devlete olan borçların ödenmesi) devlet hazinesinde merkezileştirilmesi (1838) (…) yönetici sınıfın geçim kaynağı kalem harçları ve gelir toplama haklarının yerine, resmi maaş sistemini getirmesi” gibi modernleşme çabaları da Osmanlılının çağının ihtiyaçlarına göre modernleşmeye çalıştığını ancak modernleşmeye başlamakta geç kaldığı gibi hızlı hareket edemediğini gösterir. Bu geç kalış ve hızlı hareket edememenin de iç ve dış saikleri vardır. Bu iç ve dış saiklerin baskısı ile açılan arayı ve oluşan teknolojik üstünlüğü iç ve dış düşmanlar Osmanlıyı parçalama yönünde kullanmışlardır. “Oysa [Düyun-ı Umumiye kurulduğu sırlarda geri kalmış denilen Osmanlı da] halı ihracatının artışı ve önce Balkanlar’da sonra da 1890’larda Asya vilayetlerinde inşa edilen demiryollarının ekonomiyi kamçılaması gibi örneklerin gösterdiği üzere, Osmanlı ekonomisi getirilen bütün kısıtlamalara rağmen belirgin bir gelişlim ve değişim içindeydi.” (S:265) Aslında Osmanlının yıkılışını geri kalmışlığına bağlamak bu gün yeryüzündeki teknoloji ve ekonomik olarak geri kalmış yüzden fazla devletin yıkılmasını gerektirir. Aslında Osmanlıyı yıkan tebaasındaki merkezi bağlılık fikrinin zayıflaması, azınlıkların dış tahriklerle ayrı devlet olmak istemeleri, dış devletlerin emperyalist bir güdü ile enerji ve madenlerin merkezi olduğunu öğrendikleri Osmanlı coğrafyasını sömürmek için paylaşmak istemeleridir. Osmanlı yüzyıllar boyu hazırlanmış bu yıkım senaryosunu bozamadı, kendi oyununu kuramdı.

Osmanlılar yenileşme çabaları ve çok partili siyaset mücadeleleri içindeyken Birinci Dünya Savaşı kapıya dayandı. “Osmanlılar [I. Dünya] savaşı için toplam 2.850.000 asker seferber etmişlerdi, bunların 800.000’i çarpışmalarda ya da hastalıktan öldü., 400.000’i yaralandı ve 250.000’i çoğunlukla Ruslara veya Britanyalılara esir düştü.” (S:276) verilen asker sayıları modern dünyanın görmediği muazzam bir rakam. Ancak bu kitap boyunca Carter V. Findley’in İngiltere demekten kaçındığını ve Britanya ve Britanyalılar dediğini görüyoruz.

Carter V. Findley her ne kadar soy kırım demese de Ermeni tehcir meselesi hususunda kitabın hazırlanışı sırasında çok sayıda Türk tarihçiden destek almasına rağmen bazı sorgulayıcı ifadeler kullanmış ve tehcirde öldürülen Ermenilerden bahsetmiş, sorumlu olarak da İttihat ve Terakki ve Teşkilatı Mahsusa gibi siyasi parti ve istihbarat kurumunu suçlayarak Osmanlı devletini doğrudan suçlamayarak sinsi bir kurnazlık yapmıştır. Çünkü o an için İttihat ve Terakki de Teşkilatı Mahsusa da Osmanlı demekti. “Osmanlı hükümeti 1915’te Ermenilerin çoğunu Suriye’ye tehcir etmeye karar verdikten sonra, Ermenilerin kayıpları orantısız derecede büyük oldu. Doğu Anadolu’da Osmanlıların güvenlik sorunu vardı; soruna verilen bu tepki ise ölçüsüzdü ve hele de kaynakları tükenmiş bir imparatorlukta, ulaşım imkânlarının çok kötü olduğu, silahlı aşiretlerin barış zamanında bile yerleşik nüfusa saldırdığı bir dönemde tehcirin insanca koşullarda gerçekleştirilebilmesi mümkün değildi.” (S:276) ifadeleri ve “Araştırmacılar, tehcirin bu çapta ve şiddette olmasını İstanbul’daki İttihat-Terakki Hükümeti’nin kasten mi kararlaştırdığını yoksa bölgedeki çetelerin saldırısını gizli bir örgüt olan Teşkilat-ı Mahsusa’nın mı teşvik ettiğini hala tartışıyorlar.”  (S:277) ifadesinde Carter V. Findley niyetini bariz görülmektedir. Biraz önce Carter V. Findley’in Osmanlılın doğuda yapmış olduğu tren yollarının ekonomide ferahlama sağladığını savunmasına rağmen burada ulaşımın kötü olduğunu gerekçe göstererek tehcirin ölçüsüz bir tepki olduğunu savunması kendisiyle çelişmektir. Sonra devletin kendini savunmadan beklemesin düşünmek de ayrı bir açmazdır. Doğru Türkler lehine olunca dile getirmenin önemsizleştiğini Carter V. Findley de göstermiştir. Ermeni tehcirine peşin hükümlü demesek de karşı tarafın tezleriyle bakan Carter V. Findley’e danışmanlık yapan Türkler acaba ona tehcir sırasında Müslüman olduğunu söyleyen Ermenilerin tehcirden kurtularak Müslüman Kürtler olarak Doğu Anadolu’da yaşadıklarını, hata bunu son on yıl içinde Mardin’de bir kilisede papaz olan bir kişinin “yeğenlerin kendi dinlerine döndüler” diyerek yeğenlerinin Müslüman isimlerini değiştirerek Ermeni ismi aldıkları yönündeki haberleri de hatırlattılar mı? Yine bu danışılanlar acaba Ermeni Tehciri sırasında ölenlerin Ermenilerin iddia ettikleri kadar olmadığını bu konuda Türk tarihçilerinin özellikle de Yusuf Halaçoğlunun verdiği rakamların bu iddia edilen rakamların çok hem de çok altında olduğunu da söylediler mi?

Türkiye [II. Dünya savaşına germemeyi de] bunu da başardı, üstelik son dakikada Almanya’ya savaş ilan ederek Birleşmiş Milletler’in kurucu üyesi olabildi.” (S:341) Carter V. Findley bu ifadeleri iel Türkiye’de hiç bilinmeyen, bazı tarihçiler tarafından bilinse de gündeme getirilmeyen ve İsmet İnönü’nün büyük başarısı olarak lanse edilen bir tarihi gerçeği Türk kamuoyunun gözü önüne seriyor. Türkiye II. Dünya Savaşında son dakika da olsa Almanya’ya savaş ilan etmiş ve sanki bu savaş ilanının bir karşılığı olarak verilen rüşvet gibi Birleşmiş Milletlerin kurucu üyesi olarak kabul edilmiştir. Ya Türkiye’nin savaş ilan ettiği Almanya yenilmeseydi de savaşı sürdürseydi Türkiye o zaman ne yapacaktı? Yine İnönü taraftarları bizi savaşa sokmadı diye övünecekler miydi? Tarihi gerçekler saklanarak övünç kaynakları oluşturmak her zaman mutlu sonlanmıyor. Tarihi gerçeklerin de ortaya çıkmak gibi bir huyu var.

Carter V. Findley’in Türkiye’nin kuruluş, inkılâplar ve modernleşmesini anlattığı “Türkiye Cumhuriyeti” (S.329) başlıklı bölümde Türkiye Cumhuriyetini tarih ve modernleşmesini Fransa’daki Cumhuriyet dönemlerinden esinlenerek tercih edilen tıpkı Türkiye’deki sol aydınlar gibi “Birinci Cumhuriyet” (S.330), “İkinci Cumhuriyet” (S.344) ve “Üçüncü Cumhuriyet” (S.347) gibi dönemlere ayırarak incelemesi de göstermektedir ki kendisine kılavuzluk yapanlar sol kesimden kişilerdir. Carter V. Findley bu dönemlendirmeyi Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşundan başlatarak Türkiye’de yapılan askeri darbelerin 1960, 1971, 1980 tarihine göre yapmıştı. Carter V. Findley ve Türk sol aydın kesimi tarafından yapılan üçlü ayrım Türk halkının çoğunluğu ve Türk milliyetçilerinden kabul görmemektedir.

24 Ocak kararlarının getirdiği ekonomik rahatlık Turgut Özal’a 1983 tarihinde seçim kazandırmış ve ithalatçı ekonomiden ihracata dayalı büyüme modeline geçen Türkiye’nin ticari portföyü değişmeye başlamıştı. Carter V. Findley’in “1960’ların başında ihracatın yüzde 90’ını tarım ürünleri ve madenler oluştururken, 1990’da yüzde 75’ini mamul malların oluşturmasıyla değişimin ne kadar büyük olduğu açığa çıktı. Yine bu tarihler arasında ihracat hacmi 30 kat büyüyüp 12 milyar dolara çıkmış, ihraç mallarının varış noktaları çeşitlenmişti.” (S.348) ifadesindeki veriler bir Türk olarak bizi sevindirmiştir. İhracat ürünlerinin %60 tarım ürünü iken 30 yıl sonra 1990’da ihraç edilen ürünlerin %75’inin mamul maddeye dönüşmesi sanayileşmenin de işaretidir.

Türk Dünyasının modernleşmesinde dini bir engel gibi görenlere ya da modernleşmenin önündeki engel olan dinin geldiği aşamaya dair Carter V. Findley “ Bugün dindar Türklerin bütük çoğunluğu dini yaşamlarını modernliğe karşı çıkmanın bir yolu olarak değil, modernlikle ilişkiye girmenin bir biçimi olarak görür.” (S.364) diyerek bir cevap vermiş olsa da Çin işgalindeki Türklerin ve Doğu Türkistan’ın kimliğini korumada İslam dini ilk ve en önemli etkenlerden bir olarak yerini muhafaza etmektedir. Yani din olarak kastedilmiş olan İslam dini engel olan bir din değil inananlarının kimliklerini koruyucu kollayıcı bir görev ifa etmektedir.

Tarih boyunca Türklerin yönettikleri kavimlere hoş görü göstererek onların din, kültür ve kimliklerini muhafaza ederek yaşatmalarını sağladıkları gibi karşılaştıkları medeniyet, kültür ve dinler arasında da bu sayede kendilerine bir çizdikleri hususunda bakın Carter V. Findley ne diyor. “Savaşçı potansiyel taşımalarına rağmen Türklerin kültüre ve inanç sistemlerine açık oluşları, uygarlıklar arasında varolduğu düşünülen fay hatlarını aşmalarını kolaylaştırdı.” (S.366) Türklerin bu durumuna bir örnek olarak da Osmanlıdan Türkiye Cumhuriyetine geçiş sırasındaki moderniteye uyum sağlamasını göstermektedir.

Carter V. Findley Ülkücülere ve MHP’ye temas ettiği “197022te yelpazenin en sağ kısmı aşırı milliyetçi ama laik Milliyetçi Hareket Partisi ile Milli Nizam Partisi arasında (daha sonra Milli Selamet Partisi) bölünmüştü.” (S.345) ve “[Türkiye’deki bütün farklılıklar Türk diyasporasında da mevcuttur.] Milliyetçi Hareket Partisinin gençlik hareketi olarak başlayıp 1980askeri darbesinden önceki yıllarda şiddet eylemlerinde önemli rolü olan Bozkurtlardır.” (S.357) ile “1996’daki Susurluk olayı Türkiye’nin de böyle sorunlardan tamamen kaçamadığını göstermişti, ama kaza sonrasında bazı farklar olduğu ortaya çıktı. Bir kamyonun çarğtığı otomobilden üç ceset bir de yaralı çıkarılmıştı. Yaralı milletvekiliydi, ölenler ise eski İstanbul Emniyet Müdür Yardımcısı, aşır sağ milliyetçi bağlantıları olan bir mafya üyesi ve üzerinde sahte kimlik çıkan bir fahişe.” (S.376) üç yerde de hep olumsuz bahsetmesi Türk milliyetçiğine peşin hükümlü yaklaştığının ve Türkiye’deki kılavuzlarının da Türk milliyetçiliğine düşmanlık besleyen sol militan ruhlu insanlar olduğunu göstermektedir.

Carter V. Findley “Dünya Tarihinde Türkler” adlı kitabında her ne kadar Türklerin kurduğu devletler ile bunların siyasi etki ve nüfuzundan meydana tarihinden bahsederken bir halı dokuma tekniği ve desenlerinin aynı oluşu üzerinden Türk soyunun oluşumunu, etnik bir varlık olarak Türk diye anılmasının da hikâyesini anlatmaktadır. Aslında buradaki halı dokuma modelinin örnek olarak incelenmesi dokuma teknikleri ve desenleri hem gerçek manada Orta Asya’dan Balkanlara kadar Türklerin her yaşadığı bölgede dokunan halıların ortak özellikleri üzerinden bu toplumların Türk kökenli olduğuna delil oluşturduğunu hem de mecazi manada insanlar topluluğunu kaynaşarak aynileşmesi ve Türk olarak vasıflandırılabilecek ortak özellikler taşır hale gelişini anlatmaktadır.

Kitabı İngilizceden Türkçeye Çeviren tercüman kolay anlaşılır bir dil ve akıcı bir üslup kullanmış, Carter V. Findley sadece İngilizce tercümelerini koyduğu Kutadgu Bilig gibi kitaplardan yapmış olduğu iktibasların Kutadgu Bilig’ten orijinal metinlerini bularak vererek sanki kitabın tercümesine vukufiyetini de göstermiştir.

YORUM YAP

Bağdar Caddesi Escortmaltepe escortbostancı escortanadolu yakası escortdeneme bonusu veren sitelerhttps://www.tedxpenn.com/escort ankarahttps://greenhousecraftfood.com/ataşehir escortstarzbetpiabetbonusxslotistanbul escort bayanbetturkeybetturkeystarzbetxslotxslotzbahiszbahisBetpas thebarbeehousewife.comhacklinkGrandpashabetdeneme bonusuOnwinankara escortlarHoliganbet girişhttps://www.cafeneve.com/https://www.corkbin.com/istanbul escortdeneme bonusukingroyaljojobet girişmatbet girişbetoffice girişgaziantep escortgaziantep escortporno izlejojobetbahis forumCASİBOMAsyabahismeritkingşişli escortcasibomcasibom girişCasibomCasibomcasibomcasibomtipobettipobettipobettipobetMeritkingonwinjojobet girişcasibomsekabetbetsat girişcasibomsavoybettingOnwincasibomgobahisAsyabahismatadorbet girişBetebet Girişcasibom telegrammarsbahiskingbetting onbahiskingbetting orisbetkingbetting marbahiscasibom girişşişli escortbeylikdüzü escorttipobetcasibomholiganbetholiganbetmarsbahismarsbahisimajbet girişmarsbahismatbet girişjojobet girişholiganbet girişparibahismeritking güncel girişmeritking güncel girişbets10 girişholiganbet güncel girişsahabet güncel girişmatbet güncel girişimajbet güncel girişholiganbet güncel girişmarsbahis güncel girişmarsbahis güncel girişmarsbahis güncel girişmarsbahis güncel girişbetkanyon güncel girişkralbet güncel girişnakitbahis güncel girişonwin güncel girişmobilbahis girişholiganbet girişholiganbet girişmeritking güncel girişmarsbahis güncel girişmeritking girişmatadorbet girişmatadorbet girişcasinomaxi güncel girişcasinomaxi güncel girişmatbet güncel girişpiabellacasino güncel girişmatbet güncel girişmarsbahis güncel girişonwin güncel girişmeritking güncel girişsekabet girişonwin girişsahabet girişdumanbet girişcratosslot güncel girişMeritkingMeritkingCasibom GirişMeritkingjojobetSahabet girişbetebetcratosslot güncel girişlunabetlunabetfethiye esclunabetlunabetmatbet girişlunabetlunabetlunabetyouwinimajbettipobetMatbetjojobet girişbostamatbet girişmarsbahiscasibomultrabetultrabet girişjojobetjojobetmeritkingbetciobetcio girişjojobet girişbetmarino girişcasibom giriştürk ifşajojobetcasinomaxi güncel girişOnwinPusulabetkavbetPusulabetistanbul kart başvuruholiganbet güncel girişip tv satın almatadorbetbahiscomcasibom girişmeritkingCasibom Giriştipobet giriştipobetjojobet güncel girişjojobet mobilcasibomjojobet MeritkingMeritkingMeritkingdeneme bonusuAtaşehir Escorttipobet girişkingbetting sekabet girişbetkolikjojobetbahiscomcasibom girişfixbetbahislionmarsbahisimajbetmatbetjojobetholiganbetholiganbetholiganbetsekabetonwinsahabetOnwinXslotgrandpashabetgrandpashabetjojobetcasibom girişpusulabetbettiltbettiltholiganbetcasibomcasibom girişlimanbetqueenbetmarsbahis girişmarsbahis girişEscortsekabetmeritkingtarafbetmatadorbet twittermatadorbetgrandpashabetgrandpashabetCasino slotcasibomtipobettipobetsultanbeyli çekicijojobet girişcasibom girişmeritking güncelmeritkingcasibomcasibom girişholiganbet güncel girişjojobetmeritking girişwww.medlockprimaryschool.comsuperbetinbetnanowinxbetbetexpersultanbetbetmariomilanobetmatadorbetholiganbet güncel girişCasinoplusbetriyalmatadorbetvozoljojobetjojobet girişjojobet güncelholiganbet girişCasibombaywinpadişahbetholiganbet
escort Bağcılar escort Bahçelievler escort Bakırköy escort Bayrampaşa escort Beylikdüzü escort Güngören escort İstiklal escort Kadıköy escort Sultanbeyli escort Üsküdar escort Avsallar escort Mahmutlar escort Oba escort Mecidiyeköy escort Ölüdeniz escort Güllük escort Kültür escort Ataşehir escort Avcılar escort Başakşehir escort Esenler escort Esenyurt escort Fatih escort Gaziosmanpaşa escort Kartal escort Küçükçekmece escort Maltepe escort Pendik escort Sultangazi escort Ümraniye escort Adapazarı escort Yalıkavak escort güvenilir casino siteleri Yalova escort Muğla escort Aydın escort Çanakkale escort Balıkesir escort Tekirdağ escort Manisa escort Trabzon escort Kahramanmaraşescort Kütahya escort Osmaniye escort Sivas escort Tokat escort Çorum escort Yozgat escort Isparta escort Elazığ escort Ordu escort Edirne escort Erzincan escort Zonguldak escort Rize escort Uşak escort Kırşehir escort Erzurum escort Giresun escort Amasya escort Sinop escort Niğde escort Bolu escort Karaman escort Kırıkkale escort Bayburt escort Ardahan escort Gümüşhane escort Artvin escort Çankırı escort Bartın escort Sinop escort Bilecik escort Karabük escort Burdur escort Nevşehir escort Kıbrıs escort Kırklareli escort Kastamonu escort Düzce escort Aksaray escort Adıyaman escort Afyon escort Arnavutköy escort Bebek escort Beşiktaş escort Beykoz escort Beyoğlu escort Büyükçekmece escort Çatalca escort Çekmeköy escort Eyüpsultan escort Kağıthane escort Sancaktepe escort Sarıyer escort Şile escort Silivri escort Şişli escort Taksim escort Zeytinburnu escort Aliağa escort Balçova escort Bayındır escort Bayraklı escort Bergama escort Beydağ escort Bornova escort Buca escort Çeşme escort Çiğli escort Karşıyaka escort Fehiye escort Marmaris escort Gaziemir escort Dikili escort Menderes escort Menemen escort Torbalı escort Atakum escort Çerkezköy escort Yenişehir escort Bodrum escort Toroslar escort Tarsus escort Silifke escort Mezitli escort Erdemli escort Anamur escort Akdeniz escort Melikgazi escort Elbistan escort Lüleburgaz escort İzmit escort İlkadım escort Çorlu escort Battalgazi escort Yeşilyurt escort Milas escort Ceyhan escort Çukurova escort Kozan escort Sarıçam escort Seyhan escort Emirdağ escort Sandıklı escort Merzifon escort Suluova escort Taşova escort Altındağ escort Batıkent escort Çankaya escort Çubuk escort Etimesgut escort Haymana escort Kahramankazan escort Keçiören escort Kızılcahamam escort Mamak escort Polatlı escort Pursaklar escort Sincan escort Ulus escort Yenimahalle escort Aksu escort Alanya escort Belek escort Demre escort Döşemealtı escort Elmalı escort Finike escort Gazipaşa escort Kaş escort Kemer escort Kepez escort Konyaaltı escort Korkuteli escort Kumluca escort Lara escort Manavgat escort Muratpaşa escort Serik escort Side escort Didim escort Efeler escort Nazilli escort Söke escort Altıeylül escort Ayvalık escort Bandırma escort Bigadiç escort Burhaniye escort Dursunbey escort Edremit escort Erdek escort Gömeç escort Gönen escort Havran escort İvrindi escort Karesi escort Kepsut escort Susurluk escort Büyükorhan escort Gemlik escort Görükle escort Gürsu escort Harmancık escort İnegöl escort İznik escort Karacabeyescort Kestel escort Mudanya escort Mustafakemalpaşa escort Nilüfer escort Orhangazi escort Osmangazi escort Yıldırım escort Biga escort Çan escort Gelibolu escort Karahayıt escort Merkezefendi escort Pamukkale escort Keşan escort Aziziye escort Palandöken escort Yakutiye escort Odunpazarı escort Tepebaşı escort Araban escort İslahiye escort Karkamış escort Nizip escort Nurdağı escort Oğuzeli escort Şahinbeyescort Şehitkamil escort Yavuzeli escort Bulancak escort Espiye escort Görele escort Altınözü escort Arsuz escort Antakya escort Defne escort Dörtyol escort Erzin escort Hassa escort İskenderun escort Kırıkhan escort Kumlu escort Payas escort Reyhanlı escort Samandağ escort Eğirdir escort Yalvaç escort Foça escort Karabağlar escort Kemalpaşa escort Kiraz escort Kınık escort Konak escort Narlıdere escort Ödemiş escort Tire escort Urla escort Safranbolu escort Akhisar escort Alaşehir escort Kırkağaç escort Salihli escort Sarıgöl escort Şehzadeler escort Soma escort Turgutlu escort Yunusemre escort Akkışla escort Bünyan escort Develi escort Kocasinan escort Talas escort Yahyalı escort Gazimusağa escort Girne escort İskele escort Lefke escort Lefkoşa escort Başiskele escort Çayırova escort Darıca escort Afşin escort Dulkadiroğlu escort Göksun escort Onikişubat escort Türkoğlu escort Kızıltepe escort Mut escort Dalaman escort Gümbet escort Datça escort Kavaklıdere escort Köyceğiz escort Menteşe escort Turgutreis escort Ula escort Yatağan escort Fatsa escort Altınordu escort Ünye escort Düziçi escort Kadirli escort Ardeşen escort Akyazı escort Arifiye escort Erenler escort Geyve escort Hendek escort Karasu escort Kaynarca escort Sapanca escort Derince escort Dilovası escort Gebze escort Gölcük escort Kandıra escort Karamürsel escort Kartepe escort Körfez escort Akşehir escort Beyşehir escort Bosna escort Ereğli escort Karapınar escort Meram escort Selçuklu escort Gediz escort Simav escort Tavşanlı escort Doğanşehir escort Bafra escort Çarşamba escort Boyabat escort Kapaklı escort Süleymanpaşa escort Erbaa escort Niksar escort Turhal escort Akçaabat escort Of escort Ortahisar escort Yomra escort Armutlu escort Çiftlikköy escort Çınarcık escort Akdağmadeni escort Boğazlıyan escort Sarıyaka escort Sorgun escort Alaplı escort Çaycuma escort Devrek escort Ereğli escort Kilimli escort Kozlu escort