Irak hâdiseleri öyle bir komedyaya dönüştü ki açık seçik Türk insanı ile dalga geçiliyor. IŞİD görüntüleri; tamamen ve özellikle mağdur durumu on yıldan beri günden güne gasba dönüşen Türkmenler için, Türk gençlerinin ve insanının, hükümetinin dışında çareler aramaya ve “Terörizm”i özendirme gibi bir duruma gelmiştir. Herşeyden evvel, eğer hududunuzda dünyanın dört-bir tarafından gelen maceraperestler senin ülkene bir milyar dolarlık motorin satarak 17.000 kişilik bir ordu kurmuş ve evvela senin konsolosluğunu teslim almışsa söylenecek başka bir şey yoktur. Demek ki bu coğrafyada önce Irak ve Suriye sonra da Türkiye’de devlet kendini bırakmış ve insanlar şahıs ve milli refleks olarak kendilerini savunma gibi bir durumla baş başa bırakılmışlar demektir. Bunun Türk insanına terörizmi özendirmekten başka anlamı var mıdır?
Artık devletleştiklerini kabulden ziyâde ilânına hazırlanıldığı şu günlerde, Irak Siyasal Kürt Hareketi 1985 öncesinde sarp dağlarda bir terörist hareketten ibaretti. Bugünkü Mesud Barzani’nin babası Molla Mustafa âilesi ile birlikte daha Osmanlı devrinde devletine ihanet ederek İngilizler’in tarafına geçmiştir. Bu sebeble daha sonra aileden vatana ihanetten bazı idamlar da olunca “Molla” yıllarca İngiliz-Amerikan-Rus istihbaratının elinde oyuncak olmuş ve 1979’da Washington’da ABD’nin kucağında ölmüştür. Onun için bu Barzani ailesinin tamamını Ortadoğu siyaseti bir hain aile olarak tanıyagelmiş, nasıl Müslümanlıksa bütün Müslümanlar en azından şahsi vicdanlarında İsrail’in karşısında iken bu hain aile daima onların yanında ve himayesinde olmuştur. Yani bu coğrafyanın adeta geyri meşru çocuğu gibi bu bölgenin “Müslim” unsurlarından ziyade dünyanın “Gayrimüslim” unsurlarının müttefiki olmuşlar ve yaşadıkları topraklar ile komşularının hepsine ihanet etmişlerdir.
Bugünkü dünyada birçok insanın eğer iyi huylara sahip değilse artık ailesinin yolunda gitme yerine medeniyeti tercih ettiğini ve arzularını medeni yollarla ifade ettiğini gördüğümüz halde belki de çağımızda bu işin de tek istisnası Barzani ailesidir. 1986-88 Irak-İran Savaşı’nda bugünkü Mesut Barzani hazretleri devletine ait askerleri arkadan vurmuştur. Tıpkı babası Molla Mustafa’nın Osmanlı’ya yaptığı gibi. Tabii olarak o zaman Irak’ın başında bulunan Saddam Hüseyin’in, metodu ve şekli ne kadar yanlış olursa olsun, Kürtler’e karşı devlet refleksinin yanlış hiçbir tarafı yoktu. Zaten 15 yıl sonra ABD Irak’ı ele geçirip de bütün arama-tarama ve sorgulamalarına rağmen Kürtler’in kimyasal silah gibi iddialarını doğrulayacak birşey bulamamıştır.
Bilindiği gibi Türkiye Özal zamanından itibaren geleneksel dış politikasında tam bir revizeye giderek Irak’a karşı ABD-Kürt ittifakının yanında yer almıştır. Üstelik bu da yetmiyormuş gibi Özal ve Erdoğan gibi iki “İslâmı Hükümet” tarihi tecrübe ve lojistiğini tamamen ABD’nin emrine vermiştir. Erdoğan zamanında tezkerenin meclisten geçmemesi ise daha değişik izaha muhtaç bir eylemdir. Tezkere geçse idi yine Türkiye Irak’a müdahil edilmeyecek ve tam aksine ülkemiz toprakları tam bir sömürge arazisi olarak kullanılacaktı. Bu sebeble “Ilımlı İslâmcılar”ın bilerek veya bilmiyerek belki de 13 yıllık iktidarlarında yaptıkları tek doğru iş budur.
Türkiye Özal’dan sonra dış politikasında “Kürt” yanlısı bir revizeye gidince tabii olarak Osmanlı’nın miras bıraktığı “Türkmen” yanlısı ısrarlı politika ve korumacılık da yavaş yavaş kendini bırakmış ve bugünküler eliyle sıfırlanmıştır. Dolayısiyle sadece Kerkük’de bulunan 500 bin yekpare Türkmen kitlesi ile Alevi ve Sünni’si ile 5 milyon Irak Türkmeni kendi kaderine terkedilmiştir.
Türkye’nin Irak Türkmen politikasından uzaklaşması o kadar kurnaz ve sinsice bir seyirle sıfırlanmıştır ki, Amerikalılar gelene kadar en azından peşmerge ile mücadele edecek kadar silâhlı gücü olan Türkmenler bugün silâhtan tamamen arındırılmış ve eli kolu bağlanmıştır. Bir zamanlar Suriye’nin tam tersine Irak’da mevcut devlete entegre olmayan Türkmenler’in silâhlı gücü Saddam’a bile kafa tutacak durumdaydı. Ovada bulunan Türkmenler’e karşı Kürd çeteleri daha şehir yüzü görmemişlerdi. Çünkü gerek Osmanlı ve gerek Arab idaresinde Kürtler hiçbir zaman şehrin medeni unsurları olamayıp “Eşkiyalık” yaptıkları için Kerkük-Musul-Süleymaniye-Erbil gibi yakın merkezlere ancak izinle girebilmişlerdir. Ve şimdi “Neo-Osmanlıcı” olduğunu ilân bir hükümet ve onun bu fikrin mücidi olan bir Dışişleri Bakanı zamanında buraların sahibi yapılıyor!
Vallahi kusura bakmayın! Başbakan açıkça ve aleni olarak muhalefet ile dalga geçiyor. CHP ve MHP içerisinde yukarıda anlatılan hadiseleri daha detaylı ve ilâve bilgilerle bilen birçok yetişmiş insan var. Türkiye’nin yanlış olan ve yavaş yavaş kamuoyuna da kabul ettirilen politikası için etkinlikler düzenlenmeli ve Türkmenler’e biran önce ve gerekiyorsa tamamen demokratik teamüller çerçevesinde sahip çıkmak gerekiyor. Alevisi ve Sünnisi ile Anadolu’nun yiğit insanları Türkmenler’le el ele vermelidir. Sivas’ın ve Amasya’nın yiğit Alevileri Tuzhurmatı’da Türkmen kardeşlerinin burunun bile kanamasına engel olmalıdır. Onlar daha teşkilatçı insanlardır. Herşeyden evvel hükümete karşı en azından CHP-MHP-BBP-DP bir Türkmen Bloku oluşturmalı ve etkinliklerle ihanete varan hareketler teşhir ve tel’in edilmelidir. Elbette Türk Milleti 17.000 toplama ve devşirme güç ile bir o kadarda uluslararası destekli peşmergeye pabuç bırakmayacak durumdadır.
Artık şu “Uluslararası Mutabakat” da eskimiş ve kof olduğu anlaşılmıştır. Örnek mi istiyorsunuz işte Suriye ve Irak! Birkaç bin insan Akdeniz’den Bağdad’a kadar sanki Ortaçağ öncesi gibi fetihler yapıyor, kanun koyuyor kanun kaldırıyor, insanları öldürüyor, hatta ithalat ve ihracaat bile yapıyor! Biz devlet olarak ne yapıyoruz? ”Davutoğlu”nun stratejik aklı ile yönettiği kriz serüvenini seyre devam ediyoruz!
Bu hükümet bu devlet ve milleti taşıyamıyor! Yaptıkları tahribat vatan topraklarını tartışılır hale getirmiştir! İşte tam bir mütareke zamanı “Derviş” kafası! Başka bir şey söylemek ve düşünmek mümkün değildir! Allah bize yardım etsin!