Ali BADEMCİ
Kaşgarlı Mahmud, eseri ile Uygurlar’la Oğuzlar’ın çok farklı bir kültür yapısına sahip olmadıklarını tesbit ettiği için Karluk ve Yağmalar’a Oğuz demektedir. Hatta Mısır’da birçok Karluk’a Türkmen denilmekte ve Oğuz gözü ile görülmektedir. Fakat aynı vatanda Kıpçaklar için bunu söyleyemiyoruz.
Geride kalan yedi bölümlük yazıda bir miktar sıkıldığınızı kabul etmeliyim. Gerçekten îzah edilen istilâhları tanımadan Türk sosyolojisine girmek mümkün değildir. Yedi bölümün ana iskeletini yıllar önce tamamlamıştım. Yoksa bu kadar seri olarak devam etmek mümkün olmazdı. Birçok arkadaş Ahmed Yesevi’ye hâlâ giremediğimiz için mesajlar gönderiyorlar. Elbette bu hususları değerlendiriyoruz. Fakat acele dersek konuyu tam kavrayamayız. Elbette Yesevî’nin bugüne kadar bilinen biyografisini ortaya koymak çok kolaydır. Fakat bu bilgiler değerli olmasına rağmen efsanelerden ibarettir. Hayatı, düşünceleri, kişiliği, Türkçesi, deyişleri elbette hakikattir; fakat birçok husus da ispat edilebilmiş değildir ve en azından yazılı kaynaklara dayanmamaktadır. Biz yazılı kaynaklar üzerinde çalışıyoruz; efsaneler, destanlar, nesilden kesile konuşularak ve dinlenerek taşınan bilgiler tarih olarak kullanılmayacağı gibi, sosyolojiye de verdiğiniz bilgiler ham olursa elbette alacağınız sonuçlar da yanıltıcı olacaktır. Bu sebeble zamanın toplum yapısı sağlam incelenmek zorundadır. Malumdur ki daha Hazret’in doğum tarihini bile sağlam olarak bilmiyoruz; ancak ölüm tarihine göre tahminler yapabiliyoruz. Bu sebeble bazı konulara çok acele etmemenizi istiyorum. Bu yazıların kitap yapılması da şimdilik düşünülmüyor; çünkü görüşler tartışmaya açık ve ham bilgiler taşımaktadır. Elbette durulduğu zaman okuyucuya hizmetin en güzel yolu bulunacaktır.
Türkler’in aşîret yapısı çok zor bir konudur; Kaşgarlı bile çok taze bilgilerle Türkler’in kavim ve kabilelerini saymakla bitiremezsiniz demiyor mu? Bugün, öyle bir büyük ustanın taşıdığı bilgileri yorumla olan ana kaynak Yazıtlar’ın bile sırlarını çözebilmiş değiliz! Türk vatanı hususunda bir sürü nazariye bulunmaktadır. Çünkü hâlâ Türk vatanlarında ortaya çıkan bulgular bizi şaşırtmaktadır. Elimizde bulunan en sağlam malzeme Orhun Havzası’dır; Cengiz Han gibi yakın devirde bile hemen hemen bütün Türk kavim, kabile ve aşiretlerinin bu coğrafyada yaşadığını fakat medeniyet coğrafyasının bir yandan Tarım Havzası diğer yandan Türkistan’a taşındığını çok iyi bilmekteyiz. İran bizi şaşırtıyor çünkü klâsik Türk fizyonomisinde derin değişiklikler ortaya çıkmaya başlamıştır. Bir taraftan mavi gözler ve kıvırcık saçlar (Ögel, Türk Kültür Tarihine Giriş V, s.276), diğer yandan Harezm ve Karadeniz kuzeyi Kıpçakları’ndaki güzelliği izah ederken güçlük çekiyoruz. Aslında Türk kavim-kabile-soy-boy-aşiret yapısı çok zor bir konu değildir. Fakat Orhun’u iyi incelememiz gerekiyor. Akıllı olmasıyla gönüllerimizde yer eden Göktürkler’in hanedan veziri Tonyukuk kendi adı ile anılan kitabenin ikinci taş kuzey yüzü dördüncü ve son satırıında, “Türk Bilge Kağan Türk Sir budunuğ Oğuz budunuğ iğidü olurur.” (Muharrem Ergin, Orhun Abideleri, 1000 Temel Eser, İstanbul 1970,s.82) sözleri ile başta Bilge Kağan olmak üzere hanedanın Oğuz olduğunu ifâde etmektedir. Elbette Göktürkler’den sonra devleti eline alan Uygurlar’ın da ataları Oğuz olduğu için onlara Dokuz Oğuzlar denmiştir. Orhun’dan batıdaki bozkırlara dağılarak Türkistan’ın Oğuz bölgesine kadar inen Kıpçakları hem İdil-Ural’da hem de Deşt-i Kıpçak, Anadolu ve Mısır’da çok iyi tanımaktayız. Tarih bilgilerimiz bu üç Türk kavmini de her türü incelemek ve bir sosyoloji oluşturmak imkânını bizlere vermektedir. Başta Kaşgarlı Mahmud ve onun eserini kullanan İranlı Reşidüddin’in dünya kadar Türk kavim, kabile ve aşireti sayarak kafalarımızı karıştırmasını çok anlamlı bulmuyoruz. Modern tarihçilerimiz ve türkologlarımızın Türk kavim ve kabileleri hususunda takip ettikleri yol normal aydınların anlayamayacağı kadar dolambaçlıdır. Radloff’da rahatız ama Anadolu dilcilerinden çok şey öğrenemiyoruz. Bir kere Oğuz, Uygur ve Kıpçaklar’ın (M.Ahincanov, Kıpçaklar, Selenge, İstanbul 2009, s. Tamamı). İşte ilk etapta bulabildiğimiz önemli değerler üzerinden hareket etmeli, elimizde mevcut olan bilgiler yeni belge ve bulgular, arkeolojik kazılar ve kültür istılahlârını, coğrafî bilgiler ve sözlüklerden de faydalanarak açıklamalıyız.
Kaşgarlı Mahmud, eseri ile Uygurlar’la Oğuzlar’ın çok farklı bir kültür yapısına sahip olmadıklarını tesbit ettiği için Karluk ve Yağmalar’a Oğuz demektedir. Hatta Mısır’da birçok Karluk’a Türkmen denilmekte ve Oğuz gözü ile görülmektedir. Fakat aynı vatanda Kıpçaklar için bunu söyleyemiyoruz. Bugünkü lehçe normlarından da işi kolaylıkla çözebiliriz! Elbette Uygurlar’ın çobanlığı ile tanınan (Özkan İzgi, Çin Elçisi Wang Yen-Te’nin Uygur Seyahatnamesi, TTK, Ankara 2000, s.50.) ve onlarla sıkı temasların olan Tatarlar’ın İdil-Ural ve Kırım’da ortaya koydukları lehçe Kıpçak’da anlaşılmıyor! Biz de Anadolu Oğuzlar olarak Çağatay’da zorlanmadığımız halde Kazaklar’da bir miktar bocalıyoruz ama Çuvaşları hiç anlayamıyoruz.
Muhabbetle.
Serinin ilk yazıları:
- AHMED YESEVÎ VE TÜRK AŞÎRET YAPISINA GİRİŞ VII – 12 Mayıs 2016
- AHMED YESEVÎ VE TÜRK AŞÎRET YAPISINA GİRİŞ VI – 7 Mayıs 2016
- AHMED YESEVÎ VE TÜRK AŞÎRET YAPISINA GİRİŞ V – 2 Mayıs 2016
- AHMED YESEVÎ VE TÜRK AŞÎRET YAPISINA GİRİŞ IV – 27 Nisan 2016
- AHMED YESEVÎ VE TÜRK AŞÎRET YAPISINA GİRİŞ III – 24 Nisan 2016
- AHMED YESEVÎ VE TÜRK AŞÎRET YAPISINA GİRİŞ II – 21 Nisan 2016
- AHMED YESEVÎ VE TÜRK AŞÎRET YAPISINA GİRİŞ – 20 Nisan 2016