ÜlkücüMilliyetçiTürkçüTürkeşÜlkü OcaklarıdövizakpchpmhpAhmet b.karabacakhasan külünk
DOLAR
27,2656
EURO
28,9457
ALTIN
1.674,32
BIST
8.310,75
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Az Bulutlu
26°C
İstanbul
26°C
Az Bulutlu
Çarşamba Hafif Yağmurlu
24°C
Perşembe Az Bulutlu
24°C
Cuma Az Bulutlu
24°C
Cumartesi Az Bulutlu
24°C
ÜÇ HİLAL'İN HİKAYESİ Ahmet B. Karabacak

Bir Vesayetten Bir Vesayete…

Bir Vesayetten Bir Vesayete…
31.01.2013
897
A+
A-

Şükrü Alnıaçık

 

At iziyle it izinin tam anlamıyla birbirine karıştığı bir zamanı yaşıyoruz. Başbakan on yıldır, asker vesayetinden kurtulma bahanesiyle giriştiği gizli ajandalı demokrasi mücadelesinde dışarıda ABD içeride ise PKK vesayetine doğru hızlı bir yolculuk yapıyor. Oysa temel iç ve dış güvenlik politikaları şayet “askerle birlikte,” ordudan güç alarak yürütülmezse “milli güç, politik güce dönüşemez” ve bugün görüldüğü gibi yeni bir vesayetin altına girmek zorunda kalırsınız.

Son günlerde terörist Apo’yu, Polonya’daki CIA destekli “Dayanışma” hareketinin işçi lideri Leh Walesa gibi “otoriter sistemi çözen bir sivil figür” haline getiren etken, bu acemilik ve aymazlığa kurban edilen devlet umurudur. AKP, fırsatçı devrimcilik hırsının kurbanı olarak bu basit “milli güvenlik kuralını” gözden kaçırmış ve TSK’yı acımasızca yıpratmıştır. Bu durum, sadece Apo’ya değil, kan ve pisliğin içinde boğulan diğer PKK sözcülerine de “Kremlin’deki Lenin” edasıyla beyanatlar verme kudreti kazandırmıştır.

Başbakanın şimdi de bir anlamda siyasi rant için yaptığı “savaşacak general kalmadı” anonsu, direksiyondaki şoföre acemi muavinin yaptığı acil fren çağrısına benzemektedir. Görünen o ki; AKP, at vesayetinden kaçarken it vesayetine yakalanmıştır.

MHP’ye karşı da “yalan ve iftira vesayeti” altında siyaset yapılmaktadır.

Türkiye’ye karşı AKP eliyle yürütülen bu sinsi Sevr operasyonunda tek engel ve son milli mukavemet kalesi MHP’dir. AKP iktidarının devamlılığı, şeytanın genel hileleri dışında siyasilerin MHP’ye attığı iftiralardan geçmektedir.

MHP’nin gücü demokrasiye ve kültürel değerlere saygılı, tavizsiz idealizminden gelmektedir. Bu nedenle yapılan psikolojik operasyonlarla eli kolu bağlanan askerlere karşı rahatça yürütülen bu “ucuz devrim” stratejisinin sivil alandaki hedefi, “MHP “dir.

İlk tercih edilen ucuz iftira siyaseti çerçevesinde Türk Milliyetçiliğinin “etnik milliyetçilik“le bir tutulmasının ve MHP’nin bölücü azınlık partileriyle aynı doğrultuda gösterilmek istenmesinin arkasında şeytani stratejik amaçlar yatmaktadır.

TSK’dan farklı bir hedef olarak MHP, meşru zeminde siyaset yapmak için kurulmuş sivil ve demokratik bir kurumdur. MHP’nin, inançlara saygı ve demokrasi konusunda 27 Mayıs, 70’li yıllar ve 28 Şubat CHP’sininkine benzer “kabahatleri” yoktur. 12 Eylül darbesinde de MHP, darbecilerin yanında değil, işkencelerle mağdur edilen demokrasi cephesinde yer almıştır. Dolayısıyla AKP’nin merkez sağ oylarının tek alternatif mercii olan MHP’nin halkın gözünden düşürülmesi için yalan ve iftira şarttır.

Başbakan, “Türkçülük hak ise Kürtçülük mubah olur” düz mantığını sıkça kullanıp PKK’ya şirin görünerek; Öcalan’la müzakere şansını devam ettirmiştir. Böylece, terör eylemlerini terörist başının himmetiyle durdurarak, halkın siyasallaşan terör karşısında cepheleşmesini ve MHP ile bütünleşmesini önlemeye çalışmıştır. AKP’nin oylarını artırması için böyle çarpıtmalara ve algı oyunlarına ihtiyacı vardır.

Başbakanın bir amacı da kendi partisindeki bölge milletvekillerinin “feodal etnik asabiyetini” okşayarak, aşiret oylarını tulum olarak elinde tutmaktır. Bölgenin tahrik edilmiş politik öncülleri gereği hem Müslüman’a hem de Kürtlüğe böylesine şirin görününce bölge oyları AKP’ye akacaktır.

Başbakan, Milliyetçiliği, (Nasyonalizm) Kürtçü azınlık ırkçılığıyla (İrredantizm) bir tutarak karikatürize ettikten sonra ülkenin batısına dönüp, “biz de Milliyetçiyiz ama MHP gibi değil” diyecek ve PKK terörü karşısında yükselen asabi Milliyetçilikten MHP’nin hakkıyla oy kazanmasını önleyecektir. Bunu iftirasız ve yalansız başarmak mümkün değildir.

AKP’ye ideolojik güç kazandırmak isteyen AKP sözcüleri ve yandaş medya işte bu amaçlarla MHP’ye sataşmakta, keyfi yerinde ferdiyetçi entelektüeller bu uğurda cehaleti istismar eden şiddetli bir saldırganlık sergilemektedir.

Terörle mücadele eden bir hükümetin, kendi milletiyle, milliyetçileriyle silahlı kuvvetleriyle ve vatanseverleriyle bu kadar acımasız bir yoğunlukta mücadele etmesi ihanettir. Terör karşısında sert ve kontrolsüz tepkiler verebilecek asabi kitlelere demokratik umut kapısı ve bir akl-ı selim limanı olan MHP’ye Irkçılık veya etnik milliyetçilik ithamında bulunulması, tarihin affetmeyeceği bir sapkınlıktır.

Ülkücülerde son zamanlarda TSK’ya yapılan operasyonlarla yükselen ve Apo’yla Müzakere sürecinde zirveye çıkan AKP karşıtlığı, İslamiyet yerine Türklüğü tercih etmenin veya sağ-sol ulusal meselesinin değil işte bu düzeysiz ve iftiracı MHP aleyhtarı kampanyanın sonucudur.

MHP’nin AKP’nin tek alternatifi olduğunu bilen ve elinde ideolojik bir dayanağı bulunmayan Başbakan, kutlu davamıza karşı sürdürdüğü ucuz iftira siyasetiyle her geçen gün “Allah yolu“ndan daha çok uzaklaşmaya ve Ülkücülerin nefretini kazanmaya devam edecektir.

At vesayeti“nden kaçarken, “it vesayeti” altına girenlerden sandıkta bu haysiyet tenzilatının hesabını sormak, boynumuzun borcudur.

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.