Ali BADEMCİ
Ahmed Yesevi seri yazılarında amacımız en az 500 okuyucu görmekti. Ebette hedefi küçük tuttuk ama bu tip yazıları çok okumuyoruz. Siyaset yazıları kırıla gidiyor! Bu durum insanımızın okumadığını ortaya koyuyor! Halbuki bilgisiz siyaset imkânı yoktur. Son Suriye yazılarımızdan dolayı bu serinin biraz ihmal edildiğinin farkındayız! Bundan sonra okuyanlara paralel olarak 25 yazı vaadimizi yerine getireceğiz! Eğer bu 500 küsur okuyucudan 5 kişi ilham alır da çalışırsa amacımıza vasıl olacağız. Elbette bu yazılardaki görüşler ham da olsa sağlamdır ve metin içinde kaynaklar verilmektedir. Bu kaynakların adam akıllı taranmasını tavsiye ediyoruz!
Karahanlılar (840-1112) Karluk (Uygur) ile Selçuklular (985-1157) devri Türkistan Oğuz hareketlerini anlamadan Ahmed Yesevî (1090 ?-1166) dünyasını anlamak mümkün olmadığı gibi, dâima bir Türk sığınağı olmuş Orhun Havzası ve Ötüken ile güney doğuda Dokuz Oğuzlar (Uygurlar) ve Çin kuzeyi Moğol kavimleri ile Tatarlar’ın kendi bölgelerindeki hareketlerini bilmeden de Türkistan’da İslâmi dönemi îzah edemeyiz. Destanlarımıza ve yazıtlarımıza göre her ikisinin de sığınak ve kadîm vatanı olan Hunlar ile Göktürkler’in yaşadığı Ötüken ve doğu vatanları ile İslâmdan evvel Orhun medeniyetini, Türk kavim ve kabile hareketlerini çok yakından incelememiz gerekiyor. Olay ve hanedan tarihi yazmakla bu işi yeni nesillere ve ilim dünyasına tam olarak anlatamıyoruz. Kadim kültür ve medeniyetin İslâmi yıllara intikasını da ne yazık ki ortaya koyamadığımız için masallardan ve efsanelerden kurtulamıyoruz! Kültür tarihimiz sadece göç ve göçebelikle, tamamen bir masal olan demir dağların eritilmesiyle îzah edilemez. O zaman yani bir ışık ve ilâhî bir medeniyet unsuru olarak ortaya çıkan İslâm medeniyeti karşısında elbette göçebe edebiyatı pek cılız kalır. İşte kendi kendimize çözemediğimiz esas mesele budur; bu sebeble de yeteri kadar hâlâ dünyamızın kendisi olan Yesevî hareketinin sırlarını anlamakta güçlük çekiyoruz. Elbette İslâm dönemi öncesi özellikle kültür ve inanç dünyamızın sırlarını tam olarak ortaya koyabilmeliyiz. Tarih ve tarihi olaylar berraktır; yabancı çalışmaların o dünyaya girme imkânları olmadığı için elbette meseleleri kendi inançları ve sosyal teamülleri çerçevesinde ortaya koymaktadırlar. Hoca Ahmed Yesevî’yi anlamak ve anlamlandırmak için kesinlikle Türk olmak ve onun yaşadığı dünyayı paylaşmak gerekiyor! İşte esas mesele budur!
İleride Ahmed Yesevî biyografisinde göreceğiz ki, onun daha birçok Türk kavmi (Karluk-Yağma-Çiğil-Kıpçak-Kangılı) iştirakli Oğuz oluşumu nedir? Bunlara konar-göçer deniliyor ama yerleşik ve kadim kültürleri yok mudur? Bize öyle geliyor ki açıklayamadığımız hususları “Konar-Göçer” olarak değerlendirmişizdir! Halbuki bu Hoca’nın mürşidi Yusuf Hemadanî şahsında kadim Soğd-Tacik kültürünün üzerine çıkmış, görüşmelerinden sonra Hemadanî ufuk ve taban değiştirmiştir. Onun dünyasından kaynaklanan tarikatların durumu bize bu hususu adam gibi ortaya koymaktadır. Hoca Ahmed ile karşılaşana kadar mütevazî bir sünnî-hanefî şehirli ideoloğu olan Hemadanî’nin konar-göçer tabir edilen görüş ve dünyasına çark etmesi gibi önemli bir husus, bilginleri ve sosyoloji uzmanları tarafından iyice incelenmelidir. Hemadanî’nin önceki görüşleri kesinlikle Yesevî düşünceleri ile örtüşmez ve klâsik İslâm tefekkürü etrafında dolanır. Fakat Yesevî’den sonra durum iyice değişmiş, Arap ve Fars Müslümanlığı’ndan sonra tamamen Sünni inançlara dayalı “Batınî” görüşleri temel alan yeni Müslümanlık, Türkistan Türk Halk Müslümanlığı ortaya çıkmıştır. Bu iş kolay bir sosyolojik gelişme değildir ve temeli oluşturan birikim evvelki Türk kültürü ve inançlarıdır. Aksi takdirde takip eden yıllarda Türkistan Türk-İslâm kültürünü kesinlikle îzah edemeyiz. İlk Selçuklu yıllarında Kaşgarlı’nın divanı ve Kudadgubilik gibi şahaserleri bu yüksek medeniyet ortaya koymuştur. Kaşgarlı’dan sonra Zamahşeri Mukaddimet’ül Edeb ile Türkçe’nin bütün Türkler’in ana dili ve bir dünya lisanı olduğunu ispatlamıştır.
Günümüze kadar yapılan ilmî çalışmalar Türk ırkının İslâmiyet’ten önce üç kültür ve medeniyet coğrafyasını vatanlaştırdıklarını ispatlamıştır. Yukarıda işaret ettiğimiz üç vatan Ötüken, Doğu (Uygur-Tarım Havzası-Beşbalık) ve Batı Türkistan’dır. Bu gerçeğin dayandığı yazılı kaynaklar içinde elbette Çin kaynakları öncelik taşıdığı gibi Orhun Yazıtları, Divan-ı Lügat-it-Türk ve Kudadgubilik gibi eserler Türkler’in kültür ve medeniyet seviyesinin doruk noktada olduğunu gözler önüne sermiştir. X-XI. asır Türk kültürü ayrıca bu ırkın mütekâmil bir dil yarattığını ve bu dilin kurallarını da ortaya koymuştur. Muasır milletlerin daha çok alt seviyelerde bir hayat yaşadıkları ve yeterli kültür yaratamadıkları da kendi itirafları ile kaynaklarının ortaya koyduğu gerçeklerdir. Uzun yıllardan beri İdil Ural, Avrupa, Anadolu, Deşti Kıpçak, Hindistan ve Horasan’da Türk medeniyeti ve kültürünün önemli bir görüntü ortaya koyduğu da ayrıca geçen asırda yapılan çalışmalar arasındadır.
Ötüken ve Orhun Havzası sanıldığı gibi sadece Göktürkler’in muhkem vatanı değildi; onlar mutlak surette Türk tarihi vatan mefhumu açıklanmasında kendinden evvelki Hunlar gibi oluşumlar nezdinde aynı kudsiyet ve stratejik öneme sahipti. Hunlar ve Göktürkler devrinde sadece Ötüken’de değil Çinliler ve kendi aralarındaki muharebelerde daha doğu ve kuzeydoğuda Türk otoritelerine de “Yabgu” ünvanı verildiğini biliyoruz. (Ögel, I/.s152) Bu gelenekten anlıyoruz ki Ötüken ve mücavir vatanlarda fevkâlede bir devlet devamlılığı bulunmaktadır. O sebeble bir muhkem kale vatan gibi olan Ötüken’den Çin ve ayrılıkçı Moğol ile Tatar unsurlara karşı hareketleri gayri nizami düşünmek mümkün değildir. Türkçe’nin ana Oğuz lehçesinin önemli bir devlet deyimi olan Yabgu ünvanı Göktürkler sonrasında Türkistan Türk oluşumlarının hem İslâm hem de İslâm öncesi dönemlerde de uzun süre kullanılmıştır. Esasında Göktürkler sonrası Türkistan Oğuz Yabgulukları, daha Hunlar devrinde Türkistan’a kültür olarak bu adı verdirmişlerdi. O sebeble Türkistan deyimi bir coğrafya terimi olarak çok yeni değil kadim bir adlandırmadır. Çünkü daha Hunlar devrinde başlayan ve Göktürkler devrinde adını duyuran Türkistan Vasal idarelerinin varlıklarını çok iyi biliyoruz (Ögel,I/s.97). O sebeble bugün dahi Soğd-Tacik gelenekleri ve inançları ile Türk kültür elementlerinin birlikteliğini tam olarak açıklayamıyoruz. Özellikle Oğuzlar’ın Orta Asya’ya inişlerini tarihçi ve kültür tarihçilerimiz tarihlendirmekte zorluk çekmektedirler (Ögel,I/s.181).
Bugün Türkler’in “Buğday” kültürüne çok erken çağlarda girdikleri tartışmasız kabul edilmektir. Hatta bu kültürün başta Çin ve Moğol kavimleri olmak üzere şarka, hatta bütün dünyaya sirayet ettiğin Eberhard ve Ögel gibi en yetkili ağızlar bile ifâde etmektedir. Dolayısyla Oğuzlar’ın Göktürkler’den sonra Türkistan’a inişlerini bir göçebe hareketi yerine muasırlarına göre medeniyet üstünlüğü olarak değerlendirirsek daha doğru yaparız. Daha evvel kaynaklandırıldığı şekilde Çinliler ve Moğollar’ın Türklerin çobanı olduğu hususu göz önüne alınırsa Göktürkler devrinde Oğuzlar’ın bir medeniyet ve kültür patlaması seviyesine ulaştıkları sonucuna varırız. Dolayısıyla Türkler Türkistan’a konar-göçer göçebe topluluklar olarak değil medenî unsurlar olarak girmişlerdir. Lokomotif görevi yapan Oğuzlar’ın Oğuz adı ile Batı Türkistan’a Dokuz-Oğuz(Uygur) adı ile de Tarım Havzası ve Doğu Türkistan’a inmesi bir çapul gayesine matuf değildi. Ötüken’den çıkışlar hızlanınca daha doğuda Uygur develerini güden Moğol unsurlar belki de tarihlerinde ilk olarak Orhun’da Oğuz boşluklarını doldurmaya başladılar ki Cengiz Han devrinde bu göçler doruk noktaya ulaştı. Bu durumda daima Türklüğün beyni olan Oğuzlar yeni hakimiyet sahaları açmak için vatanlarından uzaklaşırken daha doğunun iptidai kavimleri Ötüken’de yabancı ve akraba nüfusu artırmayı başardılar. (Devam edecek)
Muhabbetle.
Serinin ilk yazıları:
- AHMET YESEVÎ VE TÜRK AŞÎRET YAPISINA GİRİŞ IX – 30 Mayıs 2016
- AHMET YESEVÎ VE TÜRK AŞÎRET YAPISINA GİRİŞ VIII – 22 Mayıs 2016
- AHMED YESEVÎ VE TÜRK AŞÎRET YAPISINA GİRİŞ VII – 12 Mayıs 2016
- AHMED YESEVÎ VE TÜRK AŞÎRET YAPISINA GİRİŞ VI – 7 Mayıs 2016
- AHMED YESEVÎ VE TÜRK AŞÎRET YAPISINA GİRİŞ V – 2 Mayıs 2016
- AHMED YESEVÎ VE TÜRK AŞÎRET YAPISINA GİRİŞ IV – 27 Nisan 2016
- AHMED YESEVÎ VE TÜRK AŞÎRET YAPISINA GİRİŞ III – 24 Nisan 2016
- AHMED YESEVÎ VE TÜRK AŞÎRET YAPISINA GİRİŞ II – 21 Nisan 2016
- AHMED YESEVÎ VE TÜRK AŞÎRET YAPISINA GİRİŞ – 20 Nisan 2016